<h2>Yiyecek, i&ccedil;ecek, giyecek ve bunlar dışında nefsin hoşlandığı şeylerde orta yolu tutmanın ve şehev&icirc; arzuları terketmenin &uuml;st&uuml;nl&uuml;ğ&uuml; hakkında ayet ve hadisler.</h2> <h2>A&Ccedil;LIĞIN VE SADE YAŞAMANIN &Uuml;ST&Uuml;NL&Uuml;Ğ&Uuml; İLE İLGİLİ AYETLER</h2> <p><strong>&ldquo;Nihayet onların peşinden &ouml;yle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu y&uuml;zden ileride sapıklıklarının cezasını &ccedil;ekecekler. Ancak tevbe eden, inanan ve iyi iş yapanlar, onlar cennete girecekler ve hi&ccedil; haksızlığa uğratılmayacaklardır.&rdquo;&nbsp;</strong>(Meryem s&ucirc;resi, 59-60)</p> <p>T&acirc;bi&icirc;n d&ouml;neminin &ouml;nde gelen m&uuml;fessirlerinden M&uuml;c&acirc;hid, bu &acirc;yette bahsedilen namazsız ve nefislerinin arzularına uyan nesillerin kıyamete yakın bir zamanda ortaya &ccedil;ıkacağını, Muhammed &uuml;mmetinin iyi ve g&uuml;zel işler yapan s&acirc;lih kişilerinin gittik&ccedil;e azalacağını s&ouml;yler. Bu &acirc;yetle yahudilerden sonra gelen hıristiyanların kastedildiğini s&ouml;yleyenler de olmuştur. &Acirc;yet, namazı terketmenin b&uuml;y&uuml;k g&uuml;nahlardan biri olduğuna ve b&ouml;yle bir kimsenin Allah tarafından cezalandırılacağına delil teşkil eder. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; namaz kılmamak ve nefislerin arzusuna uymak sapıklık &ccedil;eşitlerinden biridir. Peygamberimiz&rsquo;in bir hadislerinden a&ccedil;ık&ccedil;a anladığımız gibi, kişinin Allah huzurunda hesaba &ccedil;ekileceği ilk ibadeti namazı olacaktır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; ger&ccedil;ek anlamda kılınan namaz kulluğun &ouml;l&ccedil;&uuml;s&uuml; olduğu gibi, insanı her t&uuml;rl&uuml; k&ouml;t&uuml;l&uuml;k ve &ccedil;irkinliklerden alıkoyan odur. İyi terbiye edilmemiş bir nefis insanı &ccedil;oğu kere k&ouml;t&uuml;l&uuml;k ve &ccedil;irkinliklere, şehev&icirc; ve hayv&acirc;n&icirc; duygulara uymaya y&ouml;neltir. Bu sebeple nefsin arzu ve isteklerine boyun eğmemek, dinimizin &ouml;ncelikle &uuml;zerinde durduğu terbiye unsurlarının başında gelir. İnsan ibadetlerini ihmal etmiş, nefsinin arzularına uymuş olsa bile, hatasını anladığı anda Allah&rsquo;a y&ouml;nelip t&ouml;vbe eder. Allah, kullarının samimiyetle yaptıkları t&ouml;vbeleri kabul eder ve hi&ccedil;bir kuluna en k&uuml;&ccedil;&uuml;k bir haksızlık yapmaz.</p> <p><strong>&nbsp;</strong><strong>&ldquo;Derken, K&acirc;r&ucirc;n, ihtişamı i&ccedil;inde kavminin karşısına &ccedil;ıktı. D&uuml;nya hayatını arzulayanlar: Keşke K&acirc;r&ucirc;n&rsquo;a verilenin benzeri bizim de olsaydı; doğrusu o &ccedil;ok şanslı, dediler. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise ş&ouml;yle dediler: Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara g&ouml;re Allah&rsquo;ın m&uuml;k&acirc;fatı daha &uuml;st&uuml;nd&uuml;r.&rdquo;&nbsp;</strong>(Kasas s&ucirc;resi, 79-80)</p> <p>K&acirc;r&ucirc;n, Hz. M&ucirc;s&acirc; zamanında yaşadı; hatta onun amcaz&acirc;desi olduğu rivayet edilir. &Ouml;nce Hz.M&ucirc;s&acirc;&rsquo;ya iman ettiği halde hırsı ve kıskan&ccedil;lığı y&uuml;z&uuml;nden m&uuml;nafıklığa d&uuml;şt&uuml;. Son derece zengin ve zengin olduğu kadar da cimri biri olduğu ve bu zenginliği i&ccedil;inde nasıl hel&acirc;k olup gittiği bir ibret tablosu olarak insanlığın hafızasına nakşolunmuştur. Onun, kavmi Ben&icirc; İsr&acirc;il&rsquo;in karşısına &ccedil;ıktığında beraberinde eğerleri altından yapılmış ve her birinin &uuml;zerinde kırmızı kadifeden &ouml;rt&uuml;ler bulunan d&ouml;rt bin binit hayvanı, bin katır, katırlar &uuml;zerine bindirilmiş &uuml;&ccedil; y&uuml;z c&acirc;riye ve pek &ccedil;ok zinet eşyası ile &ccedil;eşitli zenginlikleri olduğu nakledilir. Bazı rivayetlerde bu sayılanlardan &ccedil;ok daha fazlasına yer verildiğini de g&ouml;rmekteyiz. D&uuml;nyaya ve d&uuml;nyalıklara d&uuml;şk&uuml;n olanlar, bu ihtişamı g&ouml;r&uuml;nce, imrenmişlerdi. Ama onlar, K&acirc;r&ucirc;n&rsquo;un bu hesapsız serveti i&ccedil;inde helak olup gittiğini, malının, m&uuml;lk&uuml;n&uuml;n ve zenginliğinin kendisini kurtarmadığını, aksine yok olmasının temel sebebi olduğunu da g&ouml;zleriyle g&ouml;rd&uuml;ler.</p> <p>Kendilerine ilim verilenler, yani İsr&acirc;iloğulları i&ccedil;inde Allah&rsquo;ın emrini bilenler ve inananlar ise, b&ouml;yle bir tercihin yanlış olduğunu onlara hatırlatarak &uuml;z&uuml;nt&uuml;lerini ortaya koydular. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Ben&icirc; İsr&acirc;il &acirc;limleri, her milletin i&ccedil;indeki benzerleri gibi, insanların &ouml;zendikleri bu d&uuml;nya nimetlerinin ge&ccedil;ici olduğunu biliyorlardı. Bu sebeple, Allah&rsquo;ın rız&acirc;sının ve sevabının daha kalıcı ve insanı ebed&icirc; mutluluğa kavuşturucu olduğunu onlara haber verdiler.</p> <p><strong>&ldquo;Sonra, o g&uuml;n, size verilen nimetten elbette hesaba &ccedil;ekileceksiniz.&rdquo;&nbsp;</strong>(Tek&acirc;s&uuml;r s&ucirc;resi, 8)</p> <p>Nimet, bu d&uuml;nyada kendisinden lezzet alınan ve hoşlanılan her şeydir. Hayat, sıhhat, &acirc;fiyet, i&ccedil;ilen bir yudum tatlı ve soğuk su dahi bu nimete dahildir. Buna g&ouml;re, yery&uuml;z&uuml;nde nimete sahip olmayan kimse yoktur. O halde kimler, hangi nimetlerden hesaba &ccedil;ekilecektir? Allah&rsquo;ın nimetlerine karşı nank&ouml;rl&uuml;k yapanlar, bu d&uuml;nyada b&uuml;t&uuml;n &ccedil;abaları, gayretleri ve himmetleri zevk ve safa i&ccedil;inde yaşamak, yemek i&ccedil;mek, gezip eğlenmek, şehvetlerini tatmin, nefislerinin d&uuml;nyalık arzularını yerine getirmekten ibaret olanlardır. Onlar, dinden tamamen g&acirc;fil olan k&acirc;firler ve d&icirc;n&icirc; sorumluluklarını yerine getirmeyen f&acirc;sık m&uuml;&rsquo;minlerdir. Her t&uuml;rl&uuml; nimetin Allah&rsquo;tan geldiğini bilen, bunun karşılığında ş&uuml;kreden, ilme, iyi ve g&uuml;zel işlere y&ouml;nelen kimseler, Allah&rsquo;a karşı vazifelerini yerine getirmiş olurlar. B&ouml;yle olanlar sorumluluklarını yerine getirmiş, Allah&rsquo;ın huzuruna y&uuml;z&uuml; ak olarak &ccedil;ıkmayı hak etmiş olurlar.</p> <p><strong>&ldquo;Her kim bu &ccedil;ar&ccedil;abuk ge&ccedil;en d&uuml;nyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını d&uuml;nyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız.&rdquo;&nbsp;</strong>(İsr&acirc; s&ucirc;resi, 18)</p> <p>İnsanlardan bazısı sadece bu d&uuml;nya i&ccedil;in &ccedil;alışır, &ccedil;alışmasının karşılığını da &ouml;lmeden bu d&uuml;nyada almak isterse, Allah ona karşılığını burada, bu d&uuml;nyada peşin verir. Fakat herkese, aynı seviyede ve kişinin istediği kadar değil, Cen&acirc;b-ı Hak kendi dilediği kadar verir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; herhangi bir işin kıymeti o işi yapanın isteği ile değil, &ccedil;alıştıranın kabul&uuml; ile karara bağlanır. Bununla beraber herkesin yaptığı işin karşılığı tam olarak verilir ve hi&ccedil;birinin hakkı yenilmez, hi&ccedil; kimseye zulmedilmez. Aceleci olmak ve her şeyin karşılığını bu d&uuml;nyada almak başlangı&ccedil;ta hoş g&ouml;r&uuml;nse de, sonu olduk&ccedil;a acıklıdır. Bu acıklı sonu hak edenlerin m&uuml;n&acirc;fıklar olduğu ifade edilir. D&uuml;nyada kendilerine nimet verilenlerin bir kısmı bunları k&ouml;t&uuml; ve &ccedil;irkin, haram olan yollarda sarfetmek suretiyle kendi elleriyle cehenneme hazırlık yapmış olurlar. Fakat Allah&rsquo;a hakkıyla inananlar ve imanlarının şuurunda olanlar verilen her nimetin kıymetini bilir, onu yerli yerine harcar ve bir hesap g&uuml;n&uuml;n&uuml;n olduğuna, her şeyin hesabının orada sorulacağına inanırlar. Ayrıca m&uuml;&rsquo;minler, d&uuml;nya hayatının ge&ccedil;ici, &acirc;hiretin ise ebed&icirc; olduğunun bilinci i&ccedil;inde hareket ederler.</p> <h2>A&Ccedil;LIĞIN VE SADE YAŞAMANIN &Uuml;ST&Uuml;NL&Uuml;Ğ&Uuml; İLE İLGİLİ HADİSLER</h2> <h3>Peygamberimizin Ailesi İki G&uuml;n Arka Arkaya Arpa Ekmeğiyle Karnını Doyurmadı</h3> <p>&Acirc;işe radıyallahu anh&acirc; ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Muhammed&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&rsquo;</em>in ailesi, onun vef&acirc;t ettiği ana kadar, iki g&uuml;n arka arkaya arpa ekmeğiyle karnını doyurmadı.&nbsp;(Buh&acirc;r&icirc;, Eym&acirc;n 22; M&uuml;slim, Z&uuml;hd 22. Ayrıca bk. Buh&acirc;r&icirc;, Et&rsquo;ıme 23, 27; Nes&acirc;&icirc;, Dah&acirc;y&acirc; 37; İbni M&acirc;ce, Et&rsquo;ıme 48, 49)</p> <p>M&uuml;slim&rsquo;in bir rivayeti ş&ouml;yledir:</p> <p>Muhammed<em>&nbsp;sallallahu aleyhi ve sellem&rsquo;</em>in aile efradı, Medine&rsquo;ye geldiği g&uuml;nden vefat ettiği ana kadar, &uuml;&ccedil; g&uuml;n arka arkaya buğday ekmeğiyle karnını doyurmadı. (M&uuml;slim, Z&uuml;hd 20. Ayrıca bk. Buh&acirc;r&icirc;, Rikak 17)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Peygamber ailesi (&Acirc;l-i Muhammed) tabiri, dar anlamda Peygamber Efendimiz&rsquo;in eşlerini, hizmetinde bulunup bakmakla y&uuml;k&uuml;ml&uuml; olduğu kimseleri, daha geniş anlamda kendisinin nesebinden olan herkesi, eşlerini, zek&acirc;t almaları haram olan Ben&icirc; H&acirc;şim ve Ben&icirc; Abd&uuml;lmuttalib&rsquo;e mensup olanları kapsar.</p> <p>Hadisimizin rivayetlerinden birinde arpa ekmeği, diğerinde buğday ekmeğinden bahsedildiğini g&ouml;rmekteyiz. Peygamber Efendimiz&rsquo;in zamanında hem arpa hem de buğday, ele ge&ccedil;irilmesi ve bulunması zor yiyecek maddeleriydi. Buna rağmen her iki maddeyi yeme imk&acirc;nı en y&uuml;ksek olan kimse de Peygamberimizdi. Fakat Res&ucirc;l-i Ekrem, hi&ccedil;bir zaman i&ccedil;inde yaşadığı toplumun sahip olmadığı imk&acirc;nları elde etme ve onlardan farklı yaşama gibi bir eğilim i&ccedil;inde olmadı. İnsanlar a&ccedil;lık &ccedil;ekmekteyse, bunu &ouml;nce ve herkesten &ccedil;ok Peygamber Efendimiz ve ailesi &ccedil;ekti. Oysa Cen&acirc;b-ı Hak tarafından Peygamberimiz&rsquo;e, isterse yery&uuml;z&uuml;n&uuml;n hazinelerinin verilmesi, dilerse Mekke&rsquo;nin dağlarının kendisi i&ccedil;in altın kılınması teklif edilmişti. Res&ucirc;l-i Ekrem bunları istemeyerek ş&ouml;yle dedi:&nbsp;<em>&ldquo;Bir g&uuml;n a&ccedil; kalıp sabreder, bir g&uuml;n karnımı doyurur ş&uuml;krederim. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; iman biri diğerini tamamlayan iki yarımdır: Bir yarısı ş&uuml;k&uuml;r, diğer yarısı da sabırdır. Allah da ş&ouml;yle buyurur:&nbsp;</em><strong>&ldquo;Ş&uuml;phesiz bunda &ccedil;ok sabreden, &ccedil;ok ş&uuml;kreden herkes i&ccedil;in ibretler vardır&rdquo;</strong>&nbsp;(İbr&acirc;him s&ucirc;resi, 5) (Bkz.Ali el-K&acirc;r&icirc;, Mirk&acirc;t, IX, 89) Bu ve benzeri rivayetlerden hareketle, Peygamberimiz&rsquo;in d&uuml;nya hayatında l&uuml;ks&uuml; ve zenginliği &ouml;ne ge&ccedil;iren bir yaşayış tarzını arzu etmediğini, buna karşılık, a&ccedil;lık ve tokluk i&ccedil;inde ge&ccedil;en, sabrı ve ş&uuml;kr&uuml; yerine getirmeye vesile olan orta halli bir hayatı tercih ettiğini s&ouml;yleyebiliriz. Bazılarının iddia ettiği gibi, Hz.Peygamber&rsquo;in başlangı&ccedil;ta fakir, fakat sonradan zengin olduğu y&ouml;n&uuml;ndeki anlayışı doğru kavramak gerekir. Bazı kere Hz.Peygamber&rsquo;in elinde &ccedil;ok mal bulunduğu doğru ise de, bir başka doğru da onun elinde bulunan malı uzun s&uuml;re tutmadığı, biriktirmediği, kendine saklamadığı ve Allah rız&acirc;sı i&ccedil;in sarfettiği ger&ccedil;eğidir. Efendimiz vefat ettiğinde, zırhının, &ouml;d&uuml;n&ccedil; aldığı arpa karşılığında bir yahudide rehin bulunmakta olduğu ger&ccedil;eği, &uuml;zerinde durulup d&uuml;ş&uuml;n&uuml;lmesi gereken bir &ouml;zellik taşır.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Peygamberimiz, hayatının hi&ccedil;bir safhasında l&uuml;ks ve zenginlik i&ccedil;inde yaşamamıştır.</p> <p>2. Peygamberimiz, a&ccedil;lık ve tokluk arasında orta halli bir hayat s&uuml;rm&uuml;şt&uuml;r.</p> <p>3. Fakirliğe sabır, zenginliğe ş&uuml;k&uuml;r m&uuml;&rsquo;minler i&ccedil;in bir g&ouml;revdir.</p> <p>4. İnsan ne kadar zengin de olsa l&uuml;ks ve israfa y&ouml;nelmemelidir.</p> <h3>Peygamberimizin Ge&ccedil;imi Nasıldı?</h3> <p>Urve&rsquo;nin &Acirc;işe&nbsp;<em>radıyallahu anh&acirc;</em>&rsquo;dan rivayet ettiğine g&ouml;re o:</p> <p>Ey kız kardeşimin oğlu! Allah&rsquo;a yemin ederim ki, biz bir hil&acirc;li, sonra diğerini, sonra bir başkasını, yani iki ayda &uuml;&ccedil; hil&acirc;li g&ouml;r&uuml;rd&uuml;k de, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&rsquo;</em>in evlerinde hi&ccedil; ateş yakılmazdı, demişti. Ben:</p> <p>&ndash; Teyzeciğim! O halde ge&ccedil;iminiz ne idi? dedim. Teyzem:</p> <p>&ndash; İki siyah, yani hurma ve su. Ancak şu var ki, Res&ucirc;lullah<em>&nbsp;sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;in ensardan sağmal hayvanları bulunan komşuları vardı. Onlar Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&rsquo;</em>e bu hayvanların s&uuml;tlerinden g&ouml;nderirlerdi; o da bize i&ccedil;irirdi, dedi.&nbsp;(Buh&acirc;r&icirc;, Hibe 1; Rikak 17; M&uuml;slim, Z&uuml;hd 28)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Urve&rsquo;nin babası sah&acirc;be-i kir&acirc;mdan Z&uuml;beyr İbni Avv&acirc;m, annesi Hz. &Acirc;işe&rsquo;nin ablası Esm&acirc;&rsquo;dır. Teyzesi Hz.&Acirc;işe&rsquo;nin bir &ccedil;ok rivayeti bize Urve vasıtasıyla ulaşmıştır. Hz.&Acirc;işe, Peygamber hanımlarının hayatlarını hangi şartlarda s&uuml;rd&uuml;rd&uuml;klerini pek &ccedil;ok a&ccedil;ıklamalarıyla ortaya koyar. Bu rivayet, onların ne kadar zor şartlar altında ve ne b&uuml;y&uuml;k bir ge&ccedil;im sıkıntısı i&ccedil;inde yaşadıklarını bize g&ouml;stermektedir. Peygamber ailesinin evlerinde g&uuml;nlerce sıcak yemek pişmediği olurdu. O g&uuml;nlerde sadece hurma yeyip su i&ccedil;erek yaşarlardı. Sah&acirc;b&icirc;lerin bir &ccedil;oğunun durumu da &ouml;zellikle Medine&rsquo;de İsl&acirc;mın ilk yıllarında bundan farklı değildi. Şu kadar var ki, gerek ensar gerekse muhacirlerden olsun b&uuml;t&uuml;n m&uuml;sl&uuml;manlar birbirlerine son derece yardımcı olmakta ve ellerinde bulunan her şeyi paylaşmakta idiler. Hatta o d&ouml;nemdeki bu paylaşım ve yardımlaşma &ouml;rneğinin bir benzerini tarihin kaydetmediği, herkesin kabul ettiği bir ger&ccedil;ektir. İşte Peygamber Efendimiz de aynı şartlarda hayatını s&uuml;rd&uuml;rm&uuml;ş, g&uuml;&ccedil; yetirmesi m&uuml;mk&uuml;n olduğu halde, i&ccedil;inde yaşadığı toplumdan farklı, se&ccedil;kin bir hayat yaşamayı aklından ge&ccedil;irmemiştir. B&ouml;ylece, toplumu y&ouml;neten ve onları idare edenlerin nasıl olması gerektiğinin de eşsiz &ouml;rneğini sergilemiştir.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Peygamber Efendimiz, hayatı boyunca i&ccedil;inde yaşadığı toplumun bir ferdi olarak, herkesin yaşadığı şartlarda hayatını s&uuml;rd&uuml;rmeyi tercih etmiştir.</p> <p>2. Peygamber ailesinin nasıl bir hayat s&uuml;rd&uuml;ğ&uuml; herkesin bilgisi dahilindedir.</p> <p>3. Peygamber ailesinin ev halini bilmek, bir&ccedil;ok şer&rsquo;&icirc; h&uuml;km&uuml;n kaynağını teşkil etmesi a&ccedil;ısından &ouml;nemli g&ouml;r&uuml;lm&uuml;şt&uuml;r.</p> <p>4. Toplumu y&ouml;netenler, y&ouml;nettikleri halkın hayat standardları &uuml;st&uuml;nde bir yaşayış tarzına &ouml;zlem duymamalıdır.</p> <p>5. Başkalarına &ouml;rnek olacak ve topluma yol g&ouml;sterecekse, bir y&ouml;neticinin veya &ouml;rnek alınabilecek kimselerin ev hallerinin ve ge&ccedil;im şartlarının bilinmesinde bir sakınca yoktur.</p> <h3>Peygamberimiz Arpa Ekmeğine Bile Doymadı</h3> <p>Ebu Sa&icirc;d el-Makb&uuml;r&icirc;&rsquo;nin Eb&ucirc; H&uuml;reyre&nbsp;<em>radıyallahu anh&rsquo;</em>den rivayet ettiğine g&ouml;re, Eb&ucirc; H&uuml;reyre, &ouml;nlerinde kızartılmış koyun bulunan bir topluluğa rastladı. Topluluk kendisini davet etti; fakat o yemek istemedi ve:</p> <p>Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>, arpa ekmeğine bile doymadan d&uuml;nyadan &ccedil;ıkıp gitti, dedi.&nbsp;(Buh&acirc;r&icirc;, Et&rsquo;ıme 23)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Sah&acirc;be-i kir&acirc;m, Peygamber Efendimiz&rsquo;e uyma, onu takip etme hususunda &ccedil;ok gayretli idi. Burada Eb&ucirc; H&uuml;reyre&rsquo;nin kızartılmış eti yememesi, onu yemek c&acirc;iz olmadığı i&ccedil;in değil, Res&ucirc;lullah&rsquo;ın karnını arpa ekmeğiyle bile doyurmamış olduğunu hatırlamaktan kaynaklanan bir davranıştır. B&ouml;yle rivayetlere bakarak, Res&ucirc;l-i Ekrem&rsquo;in karnını hi&ccedil;bir zaman doyurmadığı gibi bir kanaata varmak da yanlıştır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; gerek Peygamberimiz, gerek ashap zaman zaman karınlarını doyururlardı. Ama onlar genelde az yerler, l&uuml;ks ve israftan uzak kalırlardı.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Sah&acirc;be-i kir&acirc;m, Peygamberimiz&rsquo;e uyma hususunda &ccedil;ok hassas idiler.</p> <p>2. Hz. Peygamber ve ash&acirc;bı karınlarını doyurduklarında bile az yerlerdi.</p> <h3>Peygamberimiz Kızartılmış Bir Koyunu G&ouml;z&uuml;yle Hi&ccedil; G&ouml;rmedi</h3> <p>Enes&nbsp;<em>radıyallahu anh&nbsp;</em>ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Neb&icirc;&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;vef&acirc;tına kadar kibir sofrası &uuml;zerinde yemek yemedi. Yine o, vef&acirc;t edinceye kadar katıksız undan yapılmış ekmek de yemedi.</p> <p>Buh&acirc;r&icirc;&rsquo;nin bir rivayeti ş&ouml;yledir:</p> <p>Hz.Peygamber, kızartılmış bir koyunu g&ouml;z&uuml;yle hi&ccedil; g&ouml;rmedi.&nbsp;(Buh&acirc;r&icirc;, Et&rsquo;ıme 8, Rikak 16. Ayrıca bk. Tirmiz&icirc;, Et&rsquo;ıme 1, Z&uuml;hd 38; İbni M&acirc;ce, Et&rsquo;ıme 20)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Hadiste anılan ve Peygamberimiz&rsquo;in &uuml;zerinde vefat edinceye kadar yemek yemediği sofra, kibirli ve zorba kimselerin kullandığı ve kendilerini başka insanlardan &uuml;st&uuml;n g&ouml;r&uuml;p g&ouml;stermelerinin vasıtası olan sofradır. Bu &ccedil;eşit sofrayı kullananlar, o g&uuml;nk&uuml; l&uuml;ks ve israfın, şımarıklık ve kibirliliğin temsilcisi olan kimselerdi. Esasen hadiste sofra anlamında kullanılan &ldquo;hiv&acirc;n&rdquo; kelimesi Arap&ccedil;a olmayıp, bu dile Fars&ccedil;a&rsquo;dan girmiş bir kelimedir. O g&uuml;n&uuml;n İran devleti, Bizans ile birlikte iki s&uuml;per g&uuml;&ccedil;ten biri idi. Bu &ccedil;eşit l&uuml;ks ve israf, kibirlilik ve g&ouml;steriş merakı, onlar arasında yaygındı. Bu sebeple Peygamberimiz&rsquo;in b&ouml;yle bir sofrada oturması ve onlara benzemesi s&ouml;z konusu olamazdı. &Ccedil;&uuml;nk&uuml;&nbsp;<strong>Efendimiz, &ouml;zellikle m&uuml;stekbirleri ve k&acirc;firleri taklitten son derece sakınır, ash&acirc;bının ve &uuml;mmetinin de bunlardan sakınmasını isterdi.</strong></p> <p>Hz. Peygamber&rsquo;in halis, katıksız undan yapılmış ekmek yememiş ve kızartılmış koyunu m&uuml;b&acirc;rek g&ouml;zleriyle g&ouml;rmemiş olması, bunların yenilmesinin yasaklığından değildir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Peygamber Efendimiz&rsquo;in m&uuml;tev&acirc;z&icirc; bir hayatı tercih etmesi, fakir bir toplumun i&ccedil;inde onların şartlarında yaşama inancı ve buna paralel bir hayat tarzını benimseyip uygulamasından kaynaklanmaktadır.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Hz.Peygamber, hayatı boyunca m&uuml;tev&acirc;z&icirc; olmaya &ouml;zen g&ouml;stermiş, kibir al&acirc;meti sayılan davranışlardan uzak durmuştur.</p> <p>2. Peygamberimiz, l&uuml;ks ve israftan sakınmış, z&uuml;hde y&ouml;nelik bir hayatı tercih etmiştir.</p> <p>3. Res&ucirc;l-i Ekrem Efendimiz a&ccedil;lığı tokluğa, az yemeyi &ccedil;ok yiyip karnını tıka basa doyurmaya daima tercih etmiştir.</p> <h3>Peygamberimiz Karnını Doyuracak Bir Hurma Bile Bulamadı</h3> <p>Nu&rsquo;m&acirc;n İbni Beş&icirc;r&nbsp;<em>radıyallahu anh&uuml;m&acirc;</em>&nbsp;ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Ben, Peygamberiniz&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;in karnını doyuracak &acirc;di hurma bile bulamadığını g&ouml;rd&uuml;m.&nbsp;(M&uuml;slim, Z&uuml;hd 34, 36. Ayrıca bk. Tirmiz&icirc;, Z&uuml;hd 39; İbni M&acirc;ce, Z&uuml;hd 10)&nbsp;</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Sah&acirc;be-i kir&acirc;mın, Peygamberimiz&rsquo;den sonra yaşayanları pek &ccedil;ok d&uuml;nyalık nimetlere ve zenginliklere kavuştular. Fakat onlar, ge&ccedil;mişlerini unutmayıp, Efendimiz zamanındaki durumlarını hatırlayarak kendilerinden sonraki nesillere hem Peygamberimiz&rsquo;in hem de kendilerinin daha &ouml;nceki hallerini anlattılar. Bu durum, m&uuml;sl&uuml;manların meşru olan d&uuml;nyalık nimetlerden faydalanmadığı veya bunu c&acirc;iz g&ouml;rmedikleri anlamına gelmez. Fakat d&uuml;nyaya ve d&uuml;nyalığa aşırı derecede bağlanıp kalmamaları y&ouml;n&uuml;nde onlara bir uyarı niteliği taşır. Bu uyarılarda bulunurken, onların kendilerine &ouml;rnek ve rehber edineceği kişinin Res&ucirc;l-i Ekrem olması ka&ccedil;ınılmaz bir zaruretti. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; ash&acirc;b, Allah Te&acirc;l&acirc;&rsquo;nın hoşnutluğuna kavuşmanın peygamberine uymakla m&uuml;mk&uuml;n olacağını &ccedil;ok iyi bilmekteydi. M&uuml;slim&rsquo;in bir rivayetinde, Nu&rsquo;m&acirc;n İbni Beş&icirc;r&rsquo;in s&ouml;z&uuml;n&uuml;n başında, buraya alınmamış olan şu ilave bulunmaktadır: &ldquo;Siz dilediğiniz kadar yiyecek ve i&ccedil;ecek i&ccedil;inde değil misiniz?&rdquo;. Bu, varlık i&ccedil;indeki insanlara bir uyarı, bir dikkat &ccedil;ekmedir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bu ek c&uuml;mle, ash&acirc;bın ve m&uuml;sl&uuml;manların belli bir d&ouml;nem sonunda istedikleri her şeye kavuştuklarını g&ouml;sterir. İşte bu haldeki insanlara yakışan, hem ge&ccedil;mişteki fakir ve yoksulluk g&uuml;nlerini, hem de bu nimetlere sahip olmayan kardeşlerini unutmamak olmalıdır.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Hz.Peygamber, hayatın her &ccedil;eşit sıkıntısını yaşamış ve bunlara g&ouml;ğ&uuml;s germiştir.</p> <p>2. Hz.Peygamber&rsquo;in yaşadığı hayatın her safhasından alınacak dersler vardır.</p> <h3>Peygamberimizin Yediği Ekmek</h3> <p>Sehl İbni Sa&rsquo;d<em>&nbsp;radıyallahu anh&nbsp;</em>ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>, Allah&rsquo;ın kendisini peygamber olarak g&ouml;nderdiği andan vefat ettirdiği zamana kadar elekten elenmiş has un g&ouml;rmedi. Sehl&rsquo;e:</p> <p>&ndash; Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem z</em>amanında siz elek kullanır mıydınız? diye soruldu. Sehl:</p> <p>&ndash; Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem,</em>&nbsp;Allah Te&acirc;l&acirc;&rsquo;nın kendisini peygamber g&ouml;nderdiği andan vef&acirc;t ettirdiği ana kadar elek de g&ouml;rmedi, dedi. Sehl İbni Sa&rsquo;d&rsquo;a:</p> <p>&ndash; Elenmemiş arpa ununu nasıl yiyordunuz? denildi. O:</p> <p>&ndash; Biz arpayı &ouml;ğ&uuml;t&uuml;r ve savururduk. Kepeğin u&ccedil;anı u&ccedil;ardı; kalanını da ıslatıp hamur yapardık, dedi.&nbsp;(Buh&acirc;r&icirc;, Et&rsquo;ıme 23)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Bu rivayet Mekke ve Medine halkının o g&uuml;nk&uuml; ge&ccedil;im şartlarının olduk&ccedil;a zor ve hayat seviyelerinin de &ccedil;ok d&uuml;ş&uuml;k olduğunu g&ouml;sterir. Sehl İbni Sa&rsquo;d, Peygamber Efendimiz&rsquo;in &ouml;zellikle peygamberlik d&ouml;neminde elekten elenmiş h&acirc;lis un ve un eleme aleti olan eleği g&ouml;rmediğinden bahsederken daha &ouml;nce bunları g&ouml;rmediğini değil, kullanmamış olduğunu anlatmak istemiştir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Hz. Peygamber&rsquo;in &ccedil;ocukluk ve gen&ccedil;lik d&ouml;neminde Şam diyarına gittiği bilinmektedir. Orada hem elenmiş un hem de eleğin bol olduğunu pek &ccedil;ok rivayetten &ouml;ğrenmekteyiz. G&ouml;r&uuml;ld&uuml;ğ&uuml; gibi hadisler bize o g&uuml;nk&uuml; sosyal hayatı, &ouml;rf ve &acirc;detleri, halkın yaşayışını da &ouml;ğretmektedir. Bu sebeple hadisler m&uuml;sl&uuml;manların olduğu kadar, gayri m&uuml;slim ilim adamlarının da inceleme alanı olmaktadır.</p> <p>Sehl, Peygamberimiz&rsquo;in bunları g&ouml;rmediğinden bahsederken, onları elde etmeye &ccedil;alışmadığını sade bir hayatı tercih ettiğini anlatmak istemiştir. Fakat değişen ve gelişen şartlar, m&uuml;sl&uuml;manların kısa zamanda medeniyetin b&uuml;t&uuml;n unsurlarına sahip olmalarını sağlamış, hatta onlar bunu &ccedil;ok daha ileri safhalara g&ouml;t&uuml;rerek, tarihe m&uuml;hr&uuml;n&uuml; vuran b&uuml;y&uuml;k İsl&acirc;m medeniyetini kurup geliştirmişler ve insanlığa hayırlı bir miras bırakmışlardır.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Peygamber Efendimiz, l&uuml;ks bir yaşayış &ouml;zlemi i&ccedil;inde asla olmamıştır.</p> <p>2. Hz.Peygamber, sade ve m&uuml;tev&acirc;z&icirc; bir yaşayışı tercih etmiştir.</p> <h3>Bu Saatte Sizi Evinizden Dışarı &Ccedil;ıkaran Sebep Nedir?</h3> <p>Eb&ucirc; H&uuml;reyre&nbsp;<em>radıyallahu anh</em>&nbsp;ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&nbsp;</em>bir g&uuml;n &ndash;veya bir gece- evinden dışarı &ccedil;ıkmıştı. Baktı ki, Ebu Bekir ve &Ouml;mer&nbsp;<em>radıyallahu anh&uuml;m&acirc;&nbsp;</em>oradalar. Onlara:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Bu saatte sizi evinizden dışarı &ccedil;ıkaran sebep nedir?&rdquo;</strong>&nbsp;diye sordu. Onlar:</p> <p>&ndash; A&ccedil;lık, y&acirc; Res&ucirc;lallah, dediler!. Peygamberimiz:</p> <p><strong>&ldquo;G&uuml;c&uuml; ve kudretiyle canımı elinde tutan Allah&rsquo;a yemin ederim ki, sizi evinizden &ccedil;ıkaran sebep beni de evimden &ccedil;ıkardı; haydi kalkınız&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu. İkisi de kalkıp, Res&ucirc;l-i Ekrem&rsquo;le birlikte ens&acirc;rdan birinin evine geldiler. Fakat o z&acirc;t da evinde değildi. Ama hanımı Res&ucirc;lullah&rsquo;ı g&ouml;r&uuml;nce:</p> <p>&ndash; Hoş geldiniz, buyurunuz, dedi. Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem:</em></p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Falan nerede?&rdquo;</strong>&nbsp;diye sordu. Kadın:</p> <p>&ndash; Bize tatlı su getirmek i&ccedil;in gitti, dedi. Tam o sırada evin sahibi olan Medineli sah&acirc;b&icirc; geldi, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;e ve iki arkadaşına baktıktan sonra:</p> <p>&ndash; Allah&rsquo;a hamdolsun, bug&uuml;n, hi&ccedil; kimse misafir y&ouml;n&uuml;nden benden daha bahtiyar değildir, dedi. Hemen gidip onlara i&ccedil;inde koruğu, olgunu ve yaşı bulunan bir hurma salkımı getirdi:</p> <p>&ndash; Buyurun, yiyiniz, dedi ve eline bı&ccedil;ak aldı. Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;ona:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Sağılan hayvanlara sakın dokunma&rdquo;</strong>, dedi. Ev sahibi onlar i&ccedil;in bir koyun kesti. Onlar da koyunun etinden ve hurmadan yediler; tatlı sudan i&ccedil;tiler. Hepsi yemeğe doyup suya kanınca, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;Eb&ucirc;bekir ve &Ouml;mer&nbsp;<em>radıyallahu anh&uuml;m&acirc;</em>&rsquo;ya ş&ouml;yle dedi:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;G&uuml;c&uuml; ve kudretiyle canımı elinde tutan Allah&rsquo;a yemin ederim ki, kıyamet g&uuml;n&uuml;nde bu nimetlerden sorguya &ccedil;ekileceksiniz. Sizi evinizden a&ccedil;lık &ccedil;ıkardı, sonra evinize d&ouml;nmeden şu nimetlere kavuştunuz.&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu. (M&uuml;slim, Eşribe 140)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Res&ucirc;l-i Ekrem ve ash&acirc;bın ileri gelenleri d&uuml;nya nimetlerinin pek azıyla yetinirler, &ccedil;ok kere a&ccedil;lık ve ge&ccedil;im darlığı i&ccedil;inde bulunurlardı. Bazı &acirc;limler bu durumun fetihlerden &ouml;ncesi i&ccedil;in ge&ccedil;erli olduğunu s&ouml;ylemekteyse de, Nevev&icirc; bu g&ouml;r&uuml;ş&uuml;n doğru olmadığını belirtir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Hz. Peygamber b&uuml;t&uuml;n hayatı boyunca varlıkla darlık arasında yaşadı. Kitabımızın bu kısmında ge&ccedil;en, a&ccedil;ıkladığımız ve a&ccedil;ıklamaya &ccedil;alışacağımız rivayetler de bize bu y&ouml;nde ışık tutucu niteliktedir. Fakat işaret etmemiz gereken &ouml;nemli bir ger&ccedil;ek, Hz.Peygamber&rsquo;in ihtiya&ccedil; i&ccedil;inde olduğunu muhacir ve ensarın kendisine son derece yakın olan c&ouml;mert zenginlerinin bile bilmediğidir. O, halini hi&ccedil; kimseye s&ouml;ylemez, kimseye y&uuml;k olmak istemezdi. Nitekim burada da g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml;m&uuml;z gibi, kendisini belki yiyecek bir şey bulurum &uuml;midiyle evinden dışarıya &ccedil;ıkaran a&ccedil;lık, en yakın dostları olan Eb&ucirc; Bekir ve &Ouml;mer&rsquo;i de aynı şekilde evlerinden &ccedil;ıkarmıştı. Fakat onlardan biri diğerinin halinden habersizdi. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bu bakımdan hepsinin ahl&acirc;kı birbirine benzemekteydi. Onlar şahs&icirc; ihtiya&ccedil;larını ve hallerini başkalarından gizlemeyi tercih ederlerdi. Şu kadar var ki, bir insan başına gelen elem ve kederi, dert ve sıkıntıyı, şik&acirc;yet veya itiraz olarak değil de, sabır ve teselli i&ccedil;in, dua edilmesi i&ccedil;in, ya da kendisine yardım edilmek suretiyle din kardeşlerinin sorumluluktan kurtulması i&ccedil;in s&ouml;yleyebilir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; m&uuml;&rsquo;minlerin birbirlerine ve b&uuml;t&uuml;n insanlara karşı birtakım sorumlulukları vardır.</p> <p>Peygamber Efendimiz&rsquo;in Eb&ucirc; Bekir ve &Ouml;mer&rsquo;le birlikte evine gittiği sah&acirc;bi Eb&uuml;&rsquo;l-Heysem M&acirc;lik İbni Teyyih&acirc;n idi. Kendisi evde olmadığı i&ccedil;in hanımı Peygamberimiz&rsquo;i tanıyarak evine davet etmişti. Sah&acirc;be hanımları, bilip tanıdıkları ve d&uuml;r&uuml;stl&uuml;ğ&uuml;nden emin oldukları kimseleri eve davet etmenin ve kendileriyle konuşmanın c&acirc;iz olduğunu biliyorlardı. Gelen Allah&rsquo;ın Res&ucirc;l&uuml; olunca, davet etmeleri ka&ccedil;ınılmaz olduğu gibi, bu durumu kendileri i&ccedil;in en b&uuml;y&uuml;k şeref sayarlardı. Eve bir misafir geldiğinde elde mevcut olan yiyeceklerden hemen bir şeyler ikram etmek edepten sayılır. Ayrıca &ouml;zel olarak yemek hazırlamak bundan sonra gelir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; gelen misafir &ccedil;ok a&ccedil; olabilir. &Ouml;te yandan kısa bir ziyaret i&ccedil;in uğramışsa yemek hazırlanmasını bekleyecek zamanı olmayabilir; hatta bu misafirin ev sahibine y&uuml;k olmamaya &ccedil;alışan hassas biri olması da m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r. Fakat b&uuml;t&uuml;n bunlar, kendisine misafir gelen kimsenin ikramda bulunmasına engel teşkil etmez.</p> <p>Dinimiz misafire ikrama b&uuml;y&uuml;k bir &ouml;nem verir. Bunun en g&uuml;zel ve canlı &ouml;rneklerini sah&acirc;be-i kir&acirc;mın hayatında g&ouml;r&uuml;r&uuml;z. Yery&uuml;z&uuml;n&uuml;n her yerindeki m&uuml;sl&uuml;man toplumlar, dinimizin bu g&uuml;zel prensibini asırlarca canlı bir şekilde yaşatmışlardır. Bizim &uuml;lkemizin en k&uuml;&ccedil;&uuml;k yerleşim birimlerinde bile, tanıdık tanımadık her misafire g&ouml;sterilen h&uuml;rmet ve saygı, kesinlikle canlı tutup yaşatmamız gereken &uuml;st&uuml;n bir medeniyet mirasıdır.</p> <p>Bize ikram edene teşekk&uuml;r, Allah&rsquo;a da hamd ve ş&uuml;k&uuml;r vazifemizi yerine getirmeliyiz. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; o nimetin ger&ccedil;ek sahibi Allah, nimetine vesile kıldığı da ikram sahibi kuludur. İyi bir m&uuml;sl&uuml;manın b&ouml;yle inanması ve misafiri bir nimet bilmesi gerekir. İnsanın kıyamet g&uuml;n&uuml;nde kendisine ihsan edilen nimetlerden sorumlu tutulması, bu nimetlere karşı teşekk&uuml;r, hamd ve ş&uuml;k&uuml;r vazifesini yerine getirip getirmediğinden sorumlu olacağı anlamına gelir. Yoksa bu bir hesap, bir tehdit ve bir ceza sorusu değildir.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Peygamberimiz&rsquo;in ve ash&acirc;bın ileri gelenlerinin hayatı a&ccedil;lıkla tokluk arasında ge&ccedil;miştir.</p> <p>2. Bir kimsenin a&ccedil;lığını veya başına gelen bir sıkıntıyı, şik&acirc;yet ve itiraz etme kastı olmaksızın, sabır, teselli, dua veya yardım gayesiyle s&ouml;ylemesinde bir sakınca yoktur.</p> <p>3. Konuşurken bir s&ouml;z&uuml;n doğruluğunu bildirmek i&ccedil;in istenmeksizin yemin etmek caizdir.</p> <p>4. Bir kimse g&uuml;vendiği bir kişinin evine dostlarını misafir g&ouml;t&uuml;rebilir.</p> <p>5. Misafire hoş geldin demek ve g&uuml;ler y&uuml;z g&ouml;stermek ikramdan sayılır.</p> <p>6. Bir kadın, iyi tanıdığı ve d&uuml;r&uuml;stl&uuml;ğ&uuml;ne g&uuml;vendiği kimseleri kocasının evine misafir edebilir ve ihtiya&ccedil; halinde onlarla konuşabilir.</p> <p>7. Bir ikramda bulunanın ikramına karşı teşekk&uuml;r, ihsan ettiği nimet sebebiyle Allah&rsquo;a da hamd ve ş&uuml;kretmek İslam&rsquo;ın &ouml;ng&ouml;rd&uuml;ğ&uuml; edep kaidelerindendir.</p> <p>8. Misafire evde mevcut olan yiyeceklerden bir şeyler takdim etmek m&uuml;stehaptır. Ayrıca &ouml;zel yemek hazırlanabilir.</p> <p>9. Kıyamet g&uuml;n&uuml;nde Allah&rsquo;ın bize verdiği nimetlerin hakkını yerine getirip getirmediğimiz konusunda sorumlu olacağız.</p> <h3><strong>&ldquo;</strong>Ağa&ccedil; Yaprağından Başka Yiyeceğimiz Yoktu<strong>&rdquo;</strong></h3> <p>H&acirc;lid İbni &Ouml;mer el-Adev&icirc; ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Basra Em&icirc;ri olan Utbe İbni Gazv&acirc;n bize bir konuşma yaptı. &Ouml;nce Allah&rsquo;a hamd ve sen&acirc;da bulundu. Sonra s&ouml;zlerine ş&ouml;yle devam etti:</p> <p>Ş&uuml;phesiz d&uuml;nya ge&ccedil;ici olduğunu bildirdi ve durmaksızın arkasını d&ouml;n&uuml;p gitmektedir. Ondan kalan, sahibinin i&ccedil;ip de kabın dibinde bıraktığı kalıntı su kadar bir miktardır. Siz bu d&uuml;nyadan, gelip ge&ccedil;ici olmayan bir diyara taşınacaksınız. Oraya hayırlı, iyi ve g&uuml;zel işlerinizle taşınmaya &ccedil;alışınız. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bize anlatıldığına g&ouml;re, cehennemin kenarından atılan bir taş, yetmiş sene yol alıp yine de onun dibine ulaşmayacaktır. Allah&rsquo;a yemin ederim ki, cehennem mutlaka doldurulacaktır. Siz buna şaşırdınız mı? Yine bize anlatıldığına g&ouml;re, cennetin kapılarının iki kanadı arasında kırk senelik mesafe vardır. Cennette &ouml;yle bir g&uuml;n gelecek ki, yoğunluktan kapısına kadar dolacaktır. Ben Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi vesellem</em>&rsquo;le birlikte olan yedi kişinin yedincisi olduğumu g&ouml;rm&uuml;ş&uuml;md&uuml;r. Bizim ağa&ccedil; yaprağından başka yiyeceğimiz yoktu. Bu y&uuml;zden dudaklarımız yara olmuştu. Ben giyecek bir &ouml;rt&uuml; bulmuştum da ikiye b&ouml;l&uuml;p Sa&rsquo;d İbni M&acirc;lik&rsquo;le paylaşmıştık. Yarısını ben, diğer yarısını da Sa&rsquo;d beline dolamıştı. Bug&uuml;n her birimiz bir şehre v&acirc;li olmuş bulunmaktayız. Ben, kendimi b&uuml;y&uuml;k g&ouml;r&uuml;p de Allah katında k&uuml;&ccedil;&uuml;k olmaktan Cen&acirc;b-ı Hakk&rsquo;a sığınırım. (M&uuml;slim, Z&uuml;hd 14)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Bu rivayet, Mekke&rsquo;de İsl&acirc;m&rsquo;ı ilk kabul edenler arasında yer alan ve Basra valiliği yapan Utbe İbni Gazv&acirc;n&rsquo;ın bir konuşmasından nakledilmiş olup mevkuf bir rivayettir. Bilindiği gibi mevkuf rivayetler, sah&acirc;b&icirc;lere ait s&ouml;z veya davranışların anlatımından ibarettir. Ancak bu rivayetler, muhtev&acirc;ları itibariyle merf&ucirc; olabilir, yani Peygamber Efendimiz&rsquo;in bir s&ouml;z&uuml;, bir davranışı, bir şeyi beğenmesi ya da beğenmemesi gibi bir tavrını ifade eder veya burada olduğu gibi, bir sah&acirc;b&icirc;nin Peygamberimiz&rsquo;den duymadan bilme imk&acirc;nı olmayan konuları ihtiv&acirc; edebilir. Bu sebeple &acirc;limlerimiz mevkuf rivayetleri doğrudan doğruya din&icirc; bir h&uuml;k&uuml;m koymada m&uuml;stakil delil kabul etmemişlerse de, onları reddetme veya hi&ccedil;bir şekilde kullanmama gibi bir yola da gitmemişlerdir. Bunun aksine, onların h&uuml;kmen merfu olabileceğini veya merfu hadisle konulmuş olan bir h&uuml;km&uuml;n a&ccedil;ıklanması ve uygulanmasında bize yol g&ouml;stereceğini kabul etmişlerdir.</p> <p>Bu rivayette Utbe&rsquo;nin bahsettiği konular ancak vahiyle bilinebilecek hususlardır. Nitekim kitabımızın &ccedil;eşitli b&ouml;l&uuml;mleri i&ccedil;inde bunları g&ouml;rd&uuml;k; gelecek bahislerde de g&ouml;receğiz. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; cennet ve cehennemle ilgili bilgileri insanların aklıyla bulması veya mahiyetlerini a&ccedil;ıklayabilmesi m&uuml;mk&uuml;n değildir. Bunların mutlaka Allah&rsquo;ın el&ccedil;isi olan peygamberler aracılığıyla bildirilmiş olması gerekir. Utbe bunları insanlara anlatırken, esasen Res&ucirc;l-i Ekrem Efendimiz&rsquo;den duyduklarını &ouml;zetlemektedir. Fakat s&ouml;ylediği s&ouml;zleri peygambere dayandırmadığı i&ccedil;in rivayeti mevkuftur. Ancak biz onun s&ouml;ylediklerinin muhtevasından h&uuml;kmen merf&ucirc; olduğunu anlamaktayız. Bug&uuml;n bizler de bir konuyu a&ccedil;ıklarken aynı şekilde yapıp, Kur&rsquo;an&rsquo;ın bazı &acirc;yetleri ve Peygamberimizin bazı hadislerinin ışığında konuşur veya yazarız. Ama &ccedil;oğu kere konuştuğumuz s&ouml;z&uuml;n veya yazdığımız ifadenin aslında bir &acirc;yet ya da hadis olduğunu s&ouml;yleme ihtiyacı duymayız. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bizim k&uuml;lt&uuml;r&uuml;m&uuml;z genelde Kur&rsquo;an ve S&uuml;nnet temeline dayanır. Sıradan bir insanımızın bile h&acirc;fızasında bir ka&ccedil; &acirc;yet, bir ka&ccedil; hadis, metniyle olmasa da anlamıyla yer etmiştir. Bu bizim hi&ccedil; de k&uuml;&ccedil;&uuml;msenmeyecek ve iftihar edilmeye l&acirc;yık yanımızdır. M&uuml;sl&uuml;manlar olarak millet&ccedil;e korumamız gereken en &ouml;nemli &ouml;zelliklerimizden biri bize g&ouml;re budur.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Y&ouml;neticiler insanlara nasihat etmeli ve onları hayra y&ouml;nlendirip &acirc;hireti hatırlatmalıdır.</p> <p>2. Bu d&uuml;nya ge&ccedil;ici olup, kalan zaman ge&ccedil;enden daha kısadır.</p> <p>3. Cennet ve cehennem yaratılmış olup halen mevcuttur. Allah her ikisini de insanlarla dolduracaktır.</p> <p>4. Allah&rsquo;ın rahmetinin bolluğu sayesinde, cennet kapısına kadar m&uuml;&rsquo;minlerle dolacaktır.</p> <p>5. Sah&acirc;be-i kir&acirc;m her t&uuml;rl&uuml; sıkıntıya, fakirlik ve yoksulluğa sabrederek zafere ulaşmıştır.</p> <p>6. İnsan hangi d&uuml;nyalık makama ulaşırsa ulaşsın, gurura kapılmaktan ve b&uuml;y&uuml;kl&uuml;k taslamaktan Allah&rsquo;a sığınmalı, m&uuml;tev&acirc;z&icirc; olmalıdır.</p> <h2>Bir Omuz &Ouml;rt&uuml;s&uuml; ile Kalın Bir Peştemal</h2> <p>Eb&ucirc; M&ucirc;s&acirc; el-Eş&rsquo;ar&icirc;&nbsp;<em>radıyallahu anh</em>&nbsp;ş&ouml;yle dedi:</p> <p>&Acirc;işe&nbsp;<em>radıyallahu anh&acirc;</em>&nbsp;bize bir omuz &ouml;rt&uuml;s&uuml; ile kalın bir peştemal &ccedil;ıkardı ve:</p> <p>Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;bu ikisi arasında vef&acirc;t etti, dedi. (Buh&acirc;r&icirc;, Humus 5; Libas 19; M&uuml;slim, Lib&acirc;s 35. Ayrıca bk. Eb&ucirc; D&acirc;v&ucirc;d, Lib&acirc;s 5; Tirmiz&icirc;, Lib&acirc;s 10; İbni Mace, Lib&acirc;s 1)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>İmam Nevev&icirc;&rsquo;nin Eb&ucirc; M&ucirc;s&acirc; el-Eş&rsquo;ar&icirc;&rsquo;den naklettiği bu hadis, Buh&acirc;r&icirc; ve M&uuml;slim&rsquo;in Sah&icirc;h&rsquo;lerinde yerleri yukarıda belirtilen b&ouml;l&uuml;mlerde Eb&ucirc; M&ucirc;s&acirc; el-Eş&rsquo;ar&icirc;&rsquo;nin oğlu Eb&ucirc; B&uuml;rde&rsquo;den rivayet edilmiştir. Biz, hadisin Eb&ucirc; M&ucirc;s&acirc; tarikiyle gelen bir rivayetini g&ouml;rebilmiş değiliz. Buh&acirc;r&icirc; ve M&uuml;slim dışındaki diğer m&uuml;elliflerin kitaplarında da aynı şekilde Eb&ucirc; B&uuml;rde&rsquo;den nakledilmiş bulunmaktadır. Bu bir yazım hatası da olabilir.</p> <p>Hz. &Acirc;işe&rsquo;nin, bazı rivayetlerde ayrıntılı bir şekilde belirtildiği &uuml;zere iyice ke&ccedil;eleşmiş bir omuz &ouml;rt&uuml;s&uuml;yle peştemalı &ccedil;ıkarıp g&ouml;stermesi, Peygamber Efendimiz&rsquo;in bu f&acirc;ni &acirc;lemden ayrıldığı &acirc;na kadar d&uuml;nyalık eşyalara hayatının hi&ccedil;bir d&ouml;neminde değer vermediğini anlatmak i&ccedil;indir. Ayrıca Peygamberimiz&rsquo;in yolunu ve izini takip etme, ona uyma arzusu i&ccedil;inde olanlara y&ouml;n g&ouml;stermesi a&ccedil;ısından da &ouml;nem ifade etmektedir. Ger&ccedil;ekten İsl&acirc;m &uuml;mmetinin pek &ccedil;ok se&ccedil;kinleri ve &ouml;rnek şahsiyetleri, her konuda olduğu gibi bu alanda da Peygamberimiz&rsquo;i takip ve taklit etmişlerdir. Bunu yaparken, takip ve taklit edilecek yeg&acirc;ne kişinin Hz.Peygamber olması gerektiği şuuru i&ccedil;inde hareket etmişler ve bu davranışları sebebiyle Allah katında sevaba n&acirc;il olacakları &uuml;midi i&ccedil;inde yaşamışlardır. İşte bu sebeplerle, Hz.Peygamber&rsquo;in hayatının en k&uuml;&ccedil;&uuml;k ayrıntısı bile sah&acirc;b&icirc;ler tarafından bize rivayet edilmiş ve isl&acirc;m&icirc; ilimlerin her dalındaki eserlerde bu rivayetler yer almıştır.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Peygamber Efendimiz, yiyeceklerinde olduğu gibi giyeceklerinde de israftan uzak durmuş ve azla yetinmiştir.</p> <p>2. M&uuml;&rsquo;minlerin anneleri olan peygamber hanımları başta olmak &uuml;zere, pek &ccedil;ok sah&acirc;b&icirc; Efendimiz&rsquo;in hayatını k&uuml;&ccedil;&uuml;k ayrıntılarına kadar kendilerinden sonra gelen nesillere en doğru şekilde nakletmişlerdir.</p> <p>3. Peygamberimiz&rsquo;in hayatının her safhasında ona uymak ve izini takip etmek isteyenler i&ccedil;in g&uuml;zel &ouml;rnekler vardır.</p> <h3><strong>&ldquo;Huble ve Semur Ağacı</strong>&nbsp;Yapraklarından Başka Yiyeceğimiz Olmazdı<strong>&rdquo;</strong></h3> <p>Sa&rsquo;d İbni Eb&ucirc; Vakk&acirc;s&nbsp;<em>radıyallahu anh</em>&nbsp;ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Allah yolunda ok atan Arapların ilki benim. Biz Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&rsquo;</em>le birlikte harbederdik de, şu bildiğiniz Huble ve Sem&uuml;r ağacı yapraklarından başka yiyeceğimiz olmazdı. Hatta bu ağa&ccedil; yapraklarını yediğimiz i&ccedil;in, tıpkı koyununki gibi birbirine karışmayacak şekilde abdest bozardık. (Buh&acirc;r&icirc;, Et&rsquo;ıme 23, Rikak 17; M&uuml;slim, Z&uuml;hd 12-13. Ayrıca bk., Tirmiz&icirc;, Z&uuml;hd 39; İbni M&acirc;ce, Z&uuml;hd 12)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Sa&rsquo;d İbni Eb&ucirc; Vakk&acirc;s, Res&ucirc;l-i Ekrem Efendimiz&rsquo;in hicretin ilk yılında g&ouml;nderdiği Ubeyde İbni H&acirc;ris komutasındaki seriyyeye katılmıştı. Bu seriyye, Mekke&rsquo;li m&uuml;şriklerin kervanına karşı g&ouml;nderilmiş, iki taraf R&acirc;biğ denilen yerde karşılaşmış, kılı&ccedil; harbi yapmayarak birbirlerine ok atmışlardı. İşte bu &ccedil;atışmada ilk oku Sa&rsquo;d atmıştı. Bu sebeple o İsl&acirc;m tarihinde d&uuml;şmana karşı ilk ok atan kişi unvanına sahiptir.</p> <p>Hadiste adı ge&ccedil;en Huble ve Semur &ccedil;&ouml;lde yetişen iki ağa&ccedil;tır. M&uuml;sl&uuml;manlar, Mekke&rsquo;de olduğu gibi Medine&rsquo;de de &ouml;zellikle hicretten sonraki ilk yıllarda yiyecek sıkıntısı i&ccedil;inde yaşadılar. O sıralarda hayatlarını s&uuml;rd&uuml;rebilmek i&ccedil;in yenilmesi &acirc;detten olmayan yiyecekleri, ağa&ccedil; yapraklarını ve bazı diğer bitkileri yemek zorunda kaldılar. Şu kadar var ki, b&uuml;t&uuml;n bu sıkıntılar ve yokluklar, m&uuml;sl&uuml;manları dinlerini yaşamaktan ve yaymaktan alıkoymadığı gibi, her ge&ccedil;en g&uuml;n daha iyiye ve g&uuml;zele gitmelerine, daha &ccedil;ok kişinin İsl&acirc;m dinini tercih etmesine de engel olmadı. Kur&rsquo;&acirc;n-ı Ker&icirc;m&rsquo;in yanında Peygamber Efendimiz&rsquo;in nasihat ve tavsiyeleri, zorluğun peşinden kolaylığın, sıkıntının ve darlığın peşinden rahatlığın ve bolluğun geleceğini m&uuml;jdelemekteydi. Netice aynen haber verildiği şekilde ger&ccedil;ekleşti ve m&uuml;sl&uuml;manlar yery&uuml;z&uuml; h&acirc;kimiyetini ellerine ge&ccedil;irdiler. Pek &ccedil;ok &uuml;lke İsl&acirc;m toprağı oldu ve oralardaki insanlar kendi istekleriyle m&uuml;sl&uuml;manlığı kabul ettiler. Her renk ve her ırktan insana din&icirc; tebliğ ulaştırıldığı gibi yery&uuml;z&uuml;n&uuml;n b&uuml;t&uuml;n nimetlerine de m&uuml;sl&uuml;manlar sahip oldular. Ge&ccedil;mişteki sıkıntılı g&uuml;nler onların hafızasından silinmedi ve kavuştukları nimetler kendilerini gurur ve kibire sevketmedi. Sahip oldukları nimetlere ş&uuml;krettikleri m&uuml;ddet&ccedil;e devletleri s&uuml;rekli oldu. Bu niteliklerini kaybettiklerinde ise, hem g&uuml;&ccedil; ve kuvvetlerini hem de devletlerini kaybettiler.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. İnsanın başına gelen musibetleri ve &ccedil;ektiği sıkıntıları, şikayet niteliği taşımadık&ccedil;a anması, hatırlaması yasaklanmamıştır.</p> <p>2. Sah&acirc;b&icirc;ler b&uuml;t&uuml;n sıkıntı ve musibetlere sabretmek suretiyle zafere ulaşmışlar ve yery&uuml;z&uuml;n&uuml;n m&uuml;sl&uuml;manların h&acirc;kimiyetine girmesini sağlamışlardır.</p> <p>3. Sah&acirc;be-i kir&acirc;m, Allah yolunda her t&uuml;rl&uuml; sıkıntıya katlanmayı g&ouml;ze almışlar, z&uuml;hd, kanaat ve sabrın en g&uuml;zel &ouml;rneklerini sergilemişlerdir.</p> <h3>Peygamberimizin Ailesinin Rızkı İ&ccedil;in Ettiği Dua</h3> <p>Eb&ucirc; H&uuml;reyre&nbsp;<em>radıyallahu anh</em>&rsquo;den rivayet edildiğine g&ouml;re, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;ş&ouml;yle buyurdu:</p> <p><strong>&ldquo;Allah&rsquo;ım! Muhammed ailesinin rızkını kendilerine yetecek kadar ihs&acirc;n eyle.&rdquo;&nbsp;</strong>(Buh&acirc;r&icirc;, Rikak 17; M&uuml;slim, Z&uuml;hd 18, l9. Ayrıca bk., Tirmiz&icirc;, Z&uuml;hd 38)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Dua, i&ccedil;inde hakikat kırıntısı bulunan her dinin vazge&ccedil;ilmez esaslarından biridir. İsl&acirc;m dini, duaya b&uuml;y&uuml;k bir &ouml;nem verir. Kur&rsquo;&acirc;n-ı Ker&icirc;m, ge&ccedil;miş peygamberlerin ve s&acirc;lih kimselerin yaptığı dualardan bir &ccedil;oğunu bize hatırlatır ve &ouml;ğretir. Peygamberimiz de bize &ccedil;eşitli konularda, hayatın farklı alanlarında, farklı durumlarda, farklı zamanlarda yapmamız gereken pek &ccedil;ok dua &ouml;ğretmiştir.</p> <p>Peygamberimiz&rsquo;in dualarından biri de, Allah&rsquo;tan, Muhammed ailesine yeterli rızık vermesi niy&acirc;zıydı. Yeterli rızıktan maksat, insanın bedenini canlı tutacak ve hayatta kalmasını sağlayacak, başkasına muhta&ccedil; olmayacak miktardır. Bu miktarın kişiden kişiye, zamana ve zemine g&ouml;re değişeceği ger&ccedil;eğini kabul etmek gerekir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; gen&ccedil; ile yaşlının, &ccedil;alışanla &ccedil;alışmayanın, zayıfla şişmanın yeterli sayılacak rızıkları arasında fark vardır. Bazı insanlar vardır ki, g&uuml;nde bir ka&ccedil; defa yemek yeme ihtiyacı duyar; bir kısım insan g&uuml;nde sadece bir defa yemekle yetinir; bazıları ise nefsini &ccedil;ok iyi terbiye etmiş olur da, bir ka&ccedil; g&uuml;nde sadece bir defa yemek ihtiyacı hissedebilir. Peygamberimiz&rsquo;in dualarındaki gibi bir temenni, hem zenginliğin başa getireceği fel&acirc;ketlerden hem de fakirliğin doğuracağı musibetlerden korunma duygusunu ihtiv&acirc; eder. Netice itibariyle herkes, kendi aile efradına yeterli olacak &ouml;l&ccedil;&uuml;de rızık ihsan etmesi i&ccedil;in Allah&rsquo;a dua edebilir, b&ouml;yle dua etmenin bir sakıncası olmadığını Peygamberimiz&rsquo;in bu hadislerinden &ouml;ğrenmiş bulunmaktayız. &Acirc;l-i Muhammed kavramı, &ouml;ncelikle kendilerine zek&acirc;t verilmesi haram olan, nesep itibariyle Peygamber&rsquo;e en yakın kimseleri, ikinci olarak da din&icirc; bakımdan Hz.Muhammed&rsquo;e t&acirc;bi olan herkesi, Hulef&acirc;-yi R&acirc;şid&icirc;n, ashap ve daha sonra gelen b&uuml;t&uuml;n m&uuml;sl&uuml;manları kapsar.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Allah&rsquo;a dua etmek insan i&ccedil;in vazge&ccedil;ilmez bir ihtiya&ccedil;tır. B&uuml;t&uuml;n peygamberler &uuml;mmetlerine Allah&rsquo;a dua etmeyi &ouml;ğretmiştir.</p> <p>2. İnsanın, kendisi ve aile &ccedil;evresinin rızkını yeterli kılması i&ccedil;in Allah&rsquo;a dua etmesi c&acirc;izdir.</p> <p>3. Bir kimsenin Allah&rsquo;tan yeterli miktarda rızık talebinde bulunması, zenginliğin sebep olacağı fel&acirc;ketlerden ve fakirliğin doğuracağı musibetlerden korunmayı talep anlamına gelir.</p> <p>4. B&uuml;t&uuml;n bu s&ouml;ylenenler, hel&acirc;l yoldan zengin olmaya engel teşkil etmez. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; sah&acirc;b&icirc;ler arasında pek &ccedil;ok zenginlerin bulunduğunu, Peygamberimiz&rsquo;in de onları methettiğini biliyoruz.</p> <h3>A&ccedil;lıktan Karnına Taş Bağlardı</h3> <p>Eb&ucirc; H&uuml;reyre&nbsp;<em>radıyallahu anh&nbsp;</em>ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Kendisinden başka il&acirc;h bulunmayan Allah&rsquo;a yemin ederim ki, ben bazan a&ccedil;lıktan karnımı yere dayar, bazan da mideme taş bağlardım. Bir g&uuml;n sah&acirc;b&icirc;lerin ge&ccedil;tikleri yol &uuml;zerine oturmuştum. Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;benim yanımdan ge&ccedil;ti ve beni g&ouml;r&uuml;nce g&uuml;l&uuml;msedi. Kalbimden ge&ccedil;eni y&uuml;z&uuml;mden anladı ve:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Eb&ucirc; H&uuml;reyre!&rdquo;&nbsp;</strong>dedi. Ben:</p> <p>&ndash; Buyurunuz, y&acirc; Res&ucirc;lallah! dedim. Res&ucirc;l-i Ekrem:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Beni takip et&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu ve yoluna devam etti. Ben de peşinden y&uuml;r&uuml;d&uuml;m. Hz. Peygamber evine girdi; ben de girmek i&ccedil;in izin istedim; izin verdi; i&ccedil;eri girdim. Bir kap i&ccedil;inde s&uuml;t buldu ve:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Bu s&uuml;t nereden geldi?&rdquo;&nbsp;</strong>diye sordu.</p> <p>&ndash;Falan erkek veya falan kadın onu size hediye etti, dediler. Bunun &uuml;zerine Res&ucirc;l-i Ekrem:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Eb&ucirc; H&uuml;reyre!&rdquo;&nbsp;</strong>diye seslendi. Ben:</p> <p>&ndash; Buyurunuz, y&acirc; Res&ucirc;lallah! dedim.</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Suffe ehline git, onları bana &ccedil;ağır&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu. Eb&ucirc; H&uuml;reyre der ki:</p> <p>Suffe ehli İsl&acirc;m konuklarıydı. Onların ne sığınacak aileleri, ne malları, ne de bir kimseleri vardı. Peygamber&rsquo;e bir sadaka geldiğinde onlara g&ouml;nderir, kendisi ondan hi&ccedil;bir şey almazdı. Şayet gelen bir hediye ise, onlara da g&ouml;nderir, kendisi de ondan bir par&ccedil;a alır ve b&ouml;ylece gelen hediyeyi onlarla paylaşırdı. Hz. Peygamber&rsquo;in Suffe ehlini davet etmesi hoşuma gitmedi. Kendi kendime: Bu s&uuml;t, Suffe ehli arasında kime yetecek ki! O s&uuml;t&uuml; i&ccedil;mek suretiyle kuvvetlenmeye ben daha &ccedil;ok hak sahibiyim. Oysa onlar geldiğinde Res&ucirc;lullah bana emreder, ben de onlara veririm; belki de o s&uuml;tten bana kalmaz. Fakat Allah&rsquo;ın ve Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&rsquo;</em>in emrine itaat etmemek de olmaz, dedim. Neticede onlara gittim ve kendilerini davet ettim. Onlar bu daveti kabul ettiler ve i&ccedil;eri girmek i&ccedil;in izin istediler, kendilerine izin verildi ve onlar da evde yerlerini aldılar. Hz.Peygamber:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Eb&ucirc; H&uuml;reyre!&rdquo;&nbsp;</strong>diye seslendi. Ben:</p> <p>&ndash; Buyurunuz, y&acirc; Res&ucirc;lallah! dedim.</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Al, onlara ver!&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu. Ben de s&uuml;t kabını aldım, herkese vermeye başladım. Verdiğim kişi kanıncaya kadar i&ccedil;iyor, sonra kabı geri veriyor, ben bir başkasına veriyordum, o da kanıncaya kadar i&ccedil;iyor sonra geri veriyordu. En sonunda kabı Neb&icirc;&nbsp;<em>sallall&acirc;hu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;e verdim. Topluluğun hepsi s&uuml;te kanmışlardı. Resulullah kabı alıp elinde tuttu ve bana bakıp g&uuml;l&uuml;msedi. Sonra:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Eb&ucirc; H&uuml;reyre!&rdquo;</strong>&nbsp;dedi.</p> <p>&ndash; Buyurunuz, y&acirc; Res&ucirc;lallah! dedim.</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Bir ben kaldım, bir de sen&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu. Ben:</p> <p>&ndash; Doğru s&ouml;ylediniz, y&acirc; Res&ucirc;lallah, dedim.</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Otur da i&ccedil;&rdquo;</strong>&nbsp;buyurdular. Ben de oturdum ve i&ccedil;tim. Sonra yine:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Otur, i&ccedil;&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu. Yine oturdum ve i&ccedil;tim. Res&ucirc;l-i Ekrem durmadan:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;İ&ccedil;, i&ccedil;&rdquo;&nbsp;</strong>buyuruyordu. Sonunda ben:</p> <p>&ndash; Hayır. Seni hak peygamber olarak g&ouml;nderen Allah&rsquo;a yemin ederim ki, artık i&ccedil;ecek yerim kalmadı, dedim.</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Bana ver&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu. Kabı Res&ucirc;l-i Ekrem&rsquo;e verdim, Allah Te&acirc;l&acirc;&rsquo;ya hamdetti, besmele &ccedil;ekti ve kalan s&uuml;t&uuml; kendisi i&ccedil;ti. (Buh&acirc;r&icirc;, Rikak 17)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Eb&ucirc; H&uuml;reyre, sah&acirc;b&icirc;ler arasında ge&ccedil;mişteki fakirlik g&uuml;nlerini ve &ccedil;ektiği sıkıntıları en &ccedil;ok hatırlayıp ananlardan biridir. O, Suffe ehli arasında se&ccedil;kin bir yere sahipti. Suffe ehlinin ge&ccedil;imi, Peygamber Efendimiz ve infaka g&uuml;c&uuml; yeten sah&acirc;b&icirc;ler tarafından temin edilmekteydi. Onlar &ccedil;ok kere karınlarını doyuracak yiyecek bulmakta zorluk &ccedil;ekerler, bazı g&uuml;nler a&ccedil; kaldıkları ve bu sebeple karınlarına taş bağladıkları olurdu. Bu &acirc;det Araplar arasında yaygındı. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; mide boşalınca karna taş bağlamak, a&ccedil;lığın verdiği acıyı azaltır, insana hareket edebilme imk&acirc;nı sağlar. Eb&ucirc; H&uuml;reyre&rsquo;nin insanların gelip ge&ccedil;tiği yol &uuml;zerine oturmasının sebebi, a&ccedil; olduğunu onlara hissettirmek i&ccedil;indi. Nitekim Res&ucirc;l-i Ekrem Efendimiz onun bu halini y&uuml;z&uuml;nden anlayınca, kendisini alıp evine g&ouml;t&uuml;rd&uuml; ve bu vesileyle Suffe ehlini de davet edip hepsinin karnını doyurdu. Burada Efendimiz&rsquo;in m&ucirc;cizelerinden birinin ger&ccedil;ekleştiğini de g&ouml;rmekteyiz. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bir kişiye yetecek kadar s&uuml;tle b&uuml;t&uuml;n Suffe ehlinin karnını doyurmuştu. Azıcık bir yiyeceğin veya i&ccedil;eceğin Peygamberimiz&rsquo;in elinde &ccedil;oğalmasını n&uuml;b&uuml;vvet al&acirc;metlerinden ve Res&ucirc;l-i Ekrem&rsquo;in bereketinden sayanlar da vardır.</p> <p>Peygamber Efendimiz, kendisine g&ouml;nderilen bir şeyin sadaka mı hediye mi olduğunu sorup &ouml;ğrenir, şayet sadaka ise onu almaz aile fertlerine de vermezdi. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; sadakadan istifade etmek Peygamber ailesine hel&acirc;l kılınmamıştı. Bu uygulama asırlardır aynı şekilde devam etmekte olup, Peygamber s&uuml;lalesine mensup olanlar zek&acirc;t ve sadaka kabul etmemeyi s&uuml;rd&uuml;rmektedirler. Peygamberimiz sadakayı sadece ashabın fakirlerine verirdi. Evine g&ouml;nderilen hediyeleri ise hem kendisi alır hem de ash&acirc;bın muhta&ccedil; olanlarına verirdi.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Hz. Peygamber ash&acirc;bının fakirlerine karşı son derece merhametli idi ve onlara &ouml;zel bir ilgi g&ouml;sterirdi.</p> <p>2. Peygamber ve ailesine sadaka malı yemek haram, hediye ise hel&acirc;ldir.</p> <p>3. Bir şey yiyip i&ccedil;erken oturmak ve besmele ile başlayıp, hamd ile bitirmek m&uuml;stehaptır.</p> <p>4. A&ccedil; olan bir kimsenin halini başkasına arzetmesi c&acirc;izdir.</p> <p>5. Az bir yiyecek ve i&ccedil;eceğin Res&ucirc;l-i Ekrem&rsquo;in elinde &ccedil;oğalması, onun n&uuml;b&uuml;vvetinin al&acirc;metlerinden ve mucizelerinden sayılır.</p> <h3>Peygamberimiz Evinde A&ccedil;ıktan Bayıldı</h3> <p>Muhammed İbni S&icirc;r&icirc;n&rsquo;den nakledildiğine g&ouml;re Eb&ucirc; H&uuml;reyre&nbsp;<em>radıyallahu anh&nbsp;</em>ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Ben, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&rsquo;</em>in minberi ile &Acirc;işe&rsquo;nin odası arasında bayılıp d&uuml;şt&uuml;ğ&uuml;m&uuml; biliyorum. Biri gelir, beni deli zannederek ayağını boynumun &uuml;zerine koyardı. Oysa ben deli değildim ve a&ccedil;lıktan başka da bir derdim yoktu.&nbsp;(Buh&acirc;r&icirc;, İ&rsquo;tis&acirc;m 16. Ayrıca bk. Tirmiz&icirc;, Z&uuml;hd 39)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Bu mevkuf rivayetin Buh&acirc;r&icirc;&rsquo;nin kitabında nakledildiği yerde, t&acirc;bi&icirc;n &acirc;limlerinden Muhammed İbni S&icirc;r&icirc;n, Eb&ucirc; H&uuml;reyre&rsquo;yi kırmızı toprak rengine boyanmış iki keten elbise i&ccedil;inde g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml;n&uuml; anlatır. Bu giyim tarzı Eb&ucirc; H&uuml;reyre&rsquo;ye &ccedil;ok l&uuml;ks g&ouml;r&uuml;nm&uuml;ş, ge&ccedil;mişteki durumlarını, &ccedil;ektikleri sıkıntıları, a&ccedil;lık ve yoksulluğu hatırlatmıştır. O, bu tavrıyla m&uuml;sl&uuml;manların nereden nereye geldiklerinin farkında olmalarını ve k&uuml;fr&acirc;n-ı nimet i&ccedil;inde bulunmamaları gerektiğini de hatırlatmaktadır.</p> <p>A&ccedil;lıktan bayılan Eb&ucirc; H&uuml;reyre&rsquo;nin boynuna basılmasının sebebi, onu tanımayanların kendisini saralı bir hasta zannetmeleridir. Araplar, sara n&ouml;beti tutup bayılan hastaları onların boynuna basmak suretiyle ayıltırlardı. Oysa Eb&ucirc; H&uuml;reyre&rsquo;nin bayılma sebebi hastalık değil, a&ccedil;lık idi. Daha &ouml;nce ge&ccedil;en hadislerde de g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml;m&uuml;z gibi, bu h&acirc;dise sah&acirc;b&icirc;lerin bazı zamanlar ne kadar &ccedil;ok a&ccedil;lık ve sıkıntı &ccedil;ektiklerini bir kere daha g&ouml;zlerimizin &ouml;n&uuml;ne sermektedir. Eb&ucirc; H&uuml;reyre ve benzeri sah&acirc;b&icirc;ler, Res&ucirc;l-i Ekrem Efendimiz&rsquo;den hi&ccedil;bir zaman ayrılmayıp bu sıkıntılara g&ouml;ğ&uuml;s germeleri neticesinde, dinin esaslarını ve ahk&acirc;mını hem &ouml;ğrenme hem uygulama hem de g&uuml;zelce koruyup başkalarına &ouml;ğretme sorumluluğu olan &uuml;st&uuml;n bir mertebeye ulaştılar. Ulaştıkları bu mertebe sayesinde onların pek &ccedil;oğu kısa zamanda hudutları genişleyen İsl&acirc;m coğrafyasının &ccedil;eşitli b&ouml;lgelerinde ve belli başlı b&uuml;y&uuml;k merkezlerde bir taraftan kendilerinden sonra gelen nesilleri &ouml;ğretip eğitirken, bir taraftan da id&acirc;ri g&ouml;revleri &uuml;stlendiler. B&ouml;ylece, yery&uuml;z&uuml;n&uuml;n h&acirc;kimiyetini elde edebilmek i&ccedil;in bazı sıkıntılara g&ouml;ğ&uuml;s germek gerektiğinin de en g&uuml;zel &ouml;rneklerini sergilediler.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Y&uuml;ksek bir gaye uğruna a&ccedil;lık ve yoksulluk gibi sıkıntılara sabretmek gerekir. Bu sabrın sonucunda &uuml;st&uuml;n derecelere ulaşılır.</p> <p>2. Şahsiyetli bir M&uuml;sl&uuml;mana yakışan, b&uuml;t&uuml;n sıkıntı ve g&uuml;&ccedil;l&uuml;kler karşısında iffetli davranmak ve insanlardan bir şey isteme zilletine d&uuml;şmeyerek sabretmektir.</p> <h3>Peygamberimiz Zırhı 30 &Ouml;l&ccedil;ek Arpa Karşılığı Bir Yahudi&rsquo;de Rehin İken Vefat Etti</h3> <p>&Acirc;işe&nbsp;<em>radıyallahu anh&acirc;</em>&nbsp;ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>, zırhı otuz &ouml;l&ccedil;ek arpa karşılığı bir Yahudinin yanında rehin bulunmakta iken vef&acirc;t etmiştir. (Buh&acirc;r&icirc;, Cih&acirc;d 89, Meg&acirc;z&icirc; 86; M&uuml;slim, M&uuml;s&acirc;k&acirc;t 124-126. Ayrıca bk. Tirmiz&icirc;, B&uuml;y&ucirc; 7; Nes&acirc;&icirc;, B&uuml;y&ucirc; 58, 83; İbni M&acirc;ce, R&uuml;h&ucirc;n 1)</p> <p>Enes<em>&nbsp;radıyallahu anh&nbsp;</em>ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Neb&icirc;&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>, arpa karşılığında zırhını rehin bırakmıştı. Ben Neb&icirc;&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;e bir arpa ekmeği ve erimiş bayat i&ccedil;yağı g&ouml;t&uuml;rm&uuml;şt&uuml;m. Onun ş&ouml;yle buyurduğunu işittim:</p> <p><strong>&ldquo;Muhammed ailesi dokuz ev oldukları halde, yanlarında bir &ouml;l&ccedil;ek yiyecek bulunmadan sabahlayıp akşamladıkları olur.&rdquo;&nbsp;</strong>(Buh&acirc;r&icirc;, B&uuml;y&ucirc; 14, Rehin 1, Meğ&acirc;z&icirc; 29. Ayrıca bk. Tirmiz&icirc;, B&uuml;y&ucirc; 7)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Peygamber Efendimiz&rsquo;in kendisinden arpa alıp zırhını yanına rehin bıraktığı yahudinin Evs kabilesinin Zafer oğullarına mensup Eb&ucirc; Şahm adında biri olduğu bilinmektedir. Hz.Peygamber&rsquo;in aile fertlerinin bir senelik ge&ccedil;imini temin edecek miktarda zah&icirc;reyi bir yerde biriktirdiği sahih rivayetlerle sabittir. Bu bor&ccedil;lanmanın, o zah&icirc;re bittikten sonra olduğunu s&ouml;yleyenlerin yanında, gelen misafirler sebebiyle olduğunu s&ouml;yleyenler de vardır. Fakat, Res&ucirc;l-i Ekrem&rsquo;in ni&ccedil;in sah&acirc;b&icirc;lerinden birine değil de, Medine&rsquo;li bir yahudiye bor&ccedil;landığı hususu, İsl&acirc;m &acirc;limlerinin farklı yorumlarına sebep olduğu gibi, &ccedil;eşitli fıkh&icirc; h&uuml;k&uuml;mler &ccedil;ıkarılmasına da kaynaklık etmiştir. Bu y&ouml;nde ortaya konulan yorumlar arasında şunlar dikkat &ccedil;ekicidir:</p> <p>* Hz.Peygamber b&ouml;yle bir tic&acirc;r&icirc; ilişkinin c&acirc;iz olduğunu ash&acirc;ba g&ouml;stermek istemiş olabilir;</p> <p>* Sah&acirc;be arasında bor&ccedil; verebilecek kadar malı olan bir kimse bulunmaması sebebiyle b&ouml;yle davranmış olabilir;</p> <p>* Sah&acirc;benin zenginlerinden bor&ccedil; aldığı takdirde, para olarak arpanın bedelini veya kendi cinsinden dengini almak istemezler; o takdirde ben de minnet altında kalırım endişesi Peygamberimiz&rsquo;i b&ouml;yle hareket etmeye sevketmiş olabilir.</p> <p>Bu tahminlerin her birinde doğruluk payı bulunabilir; bunlar &uuml;zerine bina edilecek h&uuml;k&uuml;mler de doğru olur. Bu hadisin hem hadis kitaplarımızın &ccedil;eşitli b&ouml;l&uuml;mlerinde nakledilmiş olması hem de fıkıh kitaplarımızda birbirinden farklı sahalarda delil olarak kullanılması gayet tabi&icirc;dir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; hadisimiz alış veriş, bor&ccedil; alıp vermek, rehin mal bırakmak, gayri m&uuml;slimlerle tic&acirc;r&icirc; ilişki kurmak, &ouml;l&uuml;mden sonra bor&ccedil; bırakmak gibi konularla doğrudan ilgilidir. Had&icirc;s-i şer&icirc;fin kitabımızın bu b&ouml;l&uuml;m&uuml;nde getiriliş sebebi, Peygamber Efendimiz&rsquo;in ne kadar m&uuml;tev&acirc;z&icirc; bir hayat s&uuml;rd&uuml;ğ&uuml;n&uuml;, d&uuml;nya malına d&uuml;şk&uuml;nl&uuml;k g&ouml;stermeyerek z&uuml;hde y&ouml;nelik bir yaşayışı tercih ettiğini, a&ccedil;lıkla tokluk arasında bir &ouml;m&uuml;r ge&ccedil;irdiğini bizlere &ouml;ğretmeyi hedeflemesidir denilebilir.</p> <p>Peygamber Efendimiz&rsquo;in adı ge&ccedil;en yahudiye olan borcunu vefatından sonra Hz.Eb&ucirc; Bekir &ouml;demiş ve rehin bırakılan kalkan da geri alınıp damadı Hz.Ali&rsquo;ye teslim edilmiştir.</p> <p>İkinci hadis de aynı mahiyette olup, r&acirc;vi Enes, Peygamber Efendimiz&rsquo;in zırhını kime rehin bıraktığından bahsetmemiştir. Muhtemelen anlatılan h&acirc;dise aynıdır. Peygamber ailesinin yanında bir &ouml;l&ccedil;ek miktarında yiyecek maddesinin bile sabahlayıp akşamlamadığının belirtilmesi, Allah Resul&uuml;&rsquo;n&uuml;n ihtiya&ccedil; fazlası bir şeyi yanında tutmayıp muhta&ccedil; olanlara verdiğini g&ouml;sterir. Esasen Peygamberimizin &acirc;detinin b&ouml;yle olduğunu şimdiye kadar ge&ccedil;en pek &ccedil;ok rivayetten &ouml;ğrenmiş bulunmaktayız. Peygamber hanımları olan annelerimizin de bu durumu ne kadar sabır ve anlayışla karşıladıklarını, &uuml;mmetin bir par&ccedil;ası olmanın şuur ve idraki i&ccedil;inde olduklarını bir kere daha g&ouml;rm&uuml;ş oluyoruz.</p> <h4>Hadislerden &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Hz. Peygamber, hayatının sonuna kadar m&uuml;tev&acirc;z&icirc; bir hayatı tercih etmiş, rehin bıraktığı zırhı karşılığında bir yahudiden bor&ccedil; almak zorunda bile kalmıştır.</p> <p>2. Veresiye alış veriş yapmak c&acirc;izdir.</p> <p>3. Harb edilen yerde, yiyecek sıkıntısından dolayı alınan bir mal karşılığında satıcıya silah ve harp aleti rehin verilebilir. D&uuml;şmana silah ve harp aleti satmak ise c&acirc;iz değildir.</p> <p>4. Gayrim&uuml;slimlerle alış veriş yapmak c&acirc;izdir.</p> <p>5. M&uuml;&rsquo;minlerin anneleri olan Peygamber Efendimiz&rsquo;in hanımları da her t&uuml;rl&uuml; a&ccedil;lık ve sıkıntıya sabırla katlanmışlardır.</p> <h3>Suffe Ehlinin B&uuml;t&uuml;n V&uuml;cutlarını &Ouml;rten Bir Elbisesi Yoktu</h3> <p>Eb&ucirc; H&uuml;reyre&nbsp;<em>radıyallahu anh</em>&nbsp;ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Ben Suffe ehlinden yetmiş kişiyi g&ouml;rd&uuml;m. Hi&ccedil;birinin &uuml;zerinde b&uuml;t&uuml;n v&uuml;cudunu &ouml;rten bir elbise yoktu. Ya bir iz&acirc;rları ya da boyunlarına bağladıkları bir kis&acirc;ları vardı. Bunların bir kısmı baldırlarının yarısına, bir kısmı da topuklarına erişirdi de, avret yerleri g&ouml;r&uuml;lmesin diye elbiselerini elleriyle toplarlardı.&nbsp;(Buh&acirc;r&icirc;, Sal&acirc;t 58)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Bu mevk&ucirc;f rivayet daha &ouml;nce 470 numara ile de ge&ccedil;mişti. Konumuzla al&acirc;kası sebebiyle burada tekrar zikredilmiştir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Suffe ehlinden olan sah&acirc;b&icirc;ler, a&ccedil;lık ve yoksullukla en &ccedil;ok karşılaşan, fakat buna b&uuml;y&uuml;k bir tahamm&uuml;l g&ouml;steren faziletli kimselerdi. Bir&ccedil;ok defa ifade edildiği gibi onların ge&ccedil;imiyle Peygamber Efendimiz ve h&acirc;li vakti iyi olan sah&acirc;b&icirc;ler ilgilenirdi.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Suffe ehli, sah&acirc;be-i kir&acirc;mın a&ccedil;lık ve fakirliğe en &ccedil;ok sabır ve tahamm&uuml;l g&ouml;sterenleridir.</p> <p>2. Y&uuml;ce bir gayeye ulaşmak i&ccedil;in, a&ccedil;lık ve fakirlik gibi sıkıntılara katlanmak fazilettir.</p> <h3>Peygamberimizin Yatağı</h3> <p>&Acirc;işe&nbsp;<em>radıyallahu anh&acirc;</em>&nbsp;ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;in yatağının y&uuml;z&uuml; tabaklanmış deriden, i&ccedil;i de yumuşak hurma lifindendi. (Buh&acirc;r&icirc;, Rikak 17. Ayrıca bk. Eb&ucirc; D&acirc;v&ucirc;d, Lib&acirc;s 42; Tirmiz&icirc;, Lib&acirc;s 27; İbni M&acirc;ce, Z&uuml;hd 11)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Peygamber Efendimiz&rsquo;in dışı deri, i&ccedil;i hurma lifi olan bir yatakta yatması, onun d&uuml;nyaya bakış a&ccedil;ısını g&ouml;stermesi y&ouml;n&uuml;nden olduk&ccedil;a &ouml;nemlidir. Bir &ccedil;ok konuda olduğu gibi, yaşadığı devrin her t&uuml;rl&uuml; imk&acirc;nına sahip olmasına rağmen, &uuml;zerinde yatacağı yatağa &ouml;nem vermedi. Bu d&uuml;nyanın her t&uuml;rl&uuml; madd&icirc; imk&acirc;nlarına sahip olduğuna inanan bir kral gibi hareket etmeyi aklından bile ge&ccedil;irmedi. Tam aksine, bu d&uuml;nyada kalma s&uuml;resinin &ccedil;ok kısa olduğunu s&ouml;yleyerek fakir bir insanın hayat tarzını benimsedi ve &ouml;mr&uuml;n&uuml;n sonuna kadar da &ouml;yle yaşadı. Kendisinin yapmadığı bir şeyi başkalarına tavsiye etmedi. S&ouml;ylediklerini &ouml;ncelikle kendisi yaşayarak b&uuml;t&uuml;n zamanlar ve mek&acirc;nlar i&ccedil;in ge&ccedil;erli bir &ouml;rnek oldu. Onun insanları teşvik ettiği hayat tarzı, d&uuml;nyalık elde etme yarışı &uuml;zerine kurulmuş bir anlayışı &ouml;ne ge&ccedil;irmiyordu. Asıl yarışılacak alanın faziletler sahası olması gerektiğini, aşırı hırs ve d&uuml;nyalık d&uuml;şk&uuml;nl&uuml;ğ&uuml;n&uuml;n insanı her &ccedil;eşit k&ouml;t&uuml;l&uuml;ğe s&uuml;r&uuml;kleyebileceğini s&ouml;yledi ve ash&acirc;bına bunlardan uzak durmalarını devamlı surette hatırlattı.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Peygamberimiz d&uuml;nyalıkların asgarisiyle yetinmiştir.</p> <p>2. Kişinin s&ouml;yledikleriyle yaptıkları uyum i&ccedil;inde olmalıdır. Bu, başkalarına &ouml;rnek olmanın en &ouml;nemli şartıdır.</p> <h3>Ne Ayağımızda Ne &Uuml;st&uuml;m&uuml;zde, Başımızda Bir Şey Vardı</h3> <p>İbni &Ouml;mer&nbsp;<em>radıyallahu anh&uuml;m&acirc;&nbsp;</em>ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Biz, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&nbsp;</em>ile oturuyorduk. O sırada ensardan bir kişi gelip kendisine selam verdi, sonra da geri d&ouml;nd&uuml;. Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem:</em></p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Ey ensardan olan kardeş! Kardeşim Sa&rsquo;d İbni Ub&acirc;de nasıl?&rdquo;&nbsp;</strong>diye sordu. O da:</p> <p>&ndash; İyiye gidiyor, cevabını verdi. Bunun &uuml;zerine Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallall&acirc;hu aleyhi ve sellem</em>:</p> <p><strong>&ldquo;Sizden kim onu ziyaret edecek?&rdquo;&nbsp;</strong>buyurarak ayağa kalktı. Biz de, on onbeş kişi onunla birlikte kalktık. Ne ayağımızda ayakkabı ve mest, ne başımızda bir giyecek, ne de &uuml;st&uuml;m&uuml;zde g&ouml;mlek vardı. Biz bu &ccedil;orak arazide y&uuml;r&uuml;yorduk. Nihayet Sa&rsquo;d&rsquo;ın yanına geldik. Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&nbsp;</em>ve beraberindeki arkadaşlarının yaklaşması i&ccedil;in kavmi onun etrafından geri &ccedil;ekildiler.&nbsp;(M&uuml;slim, Cen&acirc;iz 13)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Peygamber Efendimiz her vesileyle tev&acirc;zuunu, &uuml;st&uuml;n ahl&acirc;k ve fazilet &ouml;rneği oluşunu ortaya koyardı. Zamanının bir b&ouml;l&uuml;m&uuml;n&uuml; ash&acirc;bıyla bir arada olmaya ayırır, onların ge&ccedil;im sıkıntılarını paylaşır, meselelerini dinler ve &ccedil;&ouml;zmeye &ccedil;alışırdı. Onun sah&acirc;b&icirc;lerin her meselesiyle ilgilendiğini g&ouml;rmekteyiz. Hasta olanlarla ilgilenmesi, onları ziyaret etmesi, ihtiyacı olanların ihtiya&ccedil;larını gidermeye &ccedil;alışması, &ouml;lenlerin cenazesine katılıp namazını kıldırması, geride kalanlarına baş sağlığı dilemesi, sah&acirc;b&icirc;lerine misafir olması gibi sevgi ve merhamet temeline dayalı davranışlar onun yolu, s&uuml;nneti idi. B&ouml;ylelikle toplumu y&ouml;netenlerin, idar&icirc; g&ouml;revleri yanında dikkat etmeleri gereken başka esasları da ortaya koymuş oluyordu. Hasta ziy&acirc;reti gibi sosyal faaliyetlerde bulunurken &ccedil;oğu kere ash&acirc;bından bazılarıyla birlikte gider, onları da bu y&ouml;nde eğitirdi. Burada da Sa&rsquo;d İbni Ub&acirc;de&rsquo;yi ziy&acirc;rete giderken yanına sah&acirc;b&icirc; arkadaşlarını aldığını g&ouml;r&uuml;yoruz. İbni &Ouml;mer, bu ziy&acirc;rete iştir&acirc;k edenlerin yalın ayak baş a&ccedil;ık hallerine işaret etmeyi de &ouml;nemli g&ouml;rm&uuml;şt&uuml;r. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; sah&acirc;b&icirc;lerin yoksulluğu dikkat &ccedil;ekecek durumda idi. Esasen bu hadisin bu konuda zikrediliş sebebi de budur. Fakat ihtiya&ccedil; i&ccedil;inde olmak sah&acirc;beyi ins&acirc;n&icirc; davranışlardan alıkoymuyor, tam aksine birbirlerine daha &ccedil;ok yaklaştırıyor ve ihtiya&ccedil;larını ortaklaşa karşılamalarına, ellerindeki nimeti birlikte paylaşmalarına da vesile oluyordu. Sah&acirc;b&icirc;ler Peygamberimiz&rsquo;in bulunduğu bir yerde ona karşı saygıda kusur etmezlerdi. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Peygamber&rsquo;e karşı nasıl davranmaları gerektiğini Kur&rsquo;an onlara &ouml;ğretmiş, Efendimiz de kendilerini bu y&ouml;nde eğitmişti.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Peygamber Efendimiz, tev&acirc;zuunu ve &uuml;st&uuml;n ahl&acirc;kını ashabı arasında her vesileyle ortaya koymuştur.</p> <p>2. Hz.Peygamber, daima ash&acirc;bının arasında bulunmuş ve onların her t&uuml;rl&uuml; meselesiyle ilgilenmiştir.</p> <p>3. Res&ucirc;l-i Ekrem hastaların ziyaretine &ouml;zel bir &ouml;nem vermiş, ash&acirc;bı bu y&ouml;nde hem teşvik etmiş hem de eğitmiştir.</p> <p>4. Sah&acirc;be-i kir&acirc;m, bu d&uuml;nyada z&uuml;hde y&ouml;nelik bir hayat yaşamışlardır. Onların ihtiya&ccedil; i&ccedil;inde oluşları ve fakirlikleri, kendilerini &uuml;zerlerine d&uuml;şen g&ouml;revleri yapmaktan alıkoymamıştır.</p> <h3>Onlardan Sonra &Ouml;yle Bir Topluluk Gelir Ki...</h3> <p>İmr&acirc;n İbni Husayn&nbsp;<em>radıyallahu anh&uuml;m&acirc;&rsquo;</em>dan rivayet edildiğine g&ouml;re, Neb&icirc;&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&nbsp;</em>ş&ouml;yle buyurdu:</p> <p><strong>&ldquo;Sizin hayırlılarınız, benim zamanımda yaşayanlarınızdır. Sonra zamanımda yaşayanlara yakın olanlar, sonra da onlara yakın olanlardır.&rdquo;</strong>&nbsp;İmr&acirc;n der ki:</p> <p>Neb&icirc;&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;in&nbsp;<strong>&ldquo;Sonra onlara yakın olanlardır&rdquo;&nbsp;</strong>s&ouml;z&uuml;n&uuml; iki defa mı veya &uuml;&ccedil; defa mı s&ouml;ylediğini bilemiyorum. Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;s&ouml;z&uuml;ne ş&ouml;yle devam etti:</p> <p><strong>&ldquo;Onlardan sonra &ouml;yle bir topluluk gelir ki, kendilerinden ş&acirc;hitlik istenmediği halde ş&acirc;hitlik yaparlar; hiy&acirc;net ederler de kendilerine g&uuml;venilmez; bir adakta bulunurlar fakat yerine getirmezler; onlarda şişmanlık başg&ouml;sterir.&rdquo;&nbsp;</strong>(Buh&acirc;r&icirc;, Şeh&acirc;d&acirc;t 9, Fez&acirc;ilu ash&acirc;bi&rsquo;n-Neb&icirc; 1, Rikak 7, Eym&acirc;n 10, 27; M&uuml;slim, Fez&acirc;ilu&rsquo;s-sah&acirc;be 214. Ayrıca bk. Tirmiz&icirc;, Fiten 45, Şeh&acirc;d&acirc;t 4, Men&acirc;kıb 56; İbni M&acirc;ce, Ahk&acirc;m 27)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Bu rivayeti sadece İmr&acirc;n değil, başka sahabiler de nakletmişlerdir. İşaret ettiğimiz kaynakların bazılarındaki rivayet, Abdullah İbni Mes&rsquo;&ucirc;d&rsquo;dan gelmiştir. Peygamber Efendimiz&rsquo;in en hayırlı olarak nitelediği kendi zamanında yaşayanlardan maksat, sah&acirc;b&icirc;lerdir. Sah&acirc;be, Peygamberimiz&rsquo;i g&ouml;ren, dinleyen, İsl&acirc;m dinini kabul eden ve bu iman ile &ouml;len kimselerdir. Onun zamanında yaşadığı ve davetinden haberd&acirc;r olduğu halde kendisine inanmayan kimselerde bir hayır olmayacağı ise her m&uuml;sl&uuml;manın kabul ettiği bir ger&ccedil;ektir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; k&uuml;f&uuml;rde ve şirkte hayır aranmaz.</p> <p>Peygamber Efendimiz&rsquo;in derece derece hayırlarından bahsettiği nesiller ise, sah&acirc;beyi g&ouml;ren t&acirc;bi&icirc;n ile onlardan sonraki nesli teşkil eden, kendilerine etb&acirc; veya tebe-i t&acirc;bi&icirc;n denilen kimselerdir. Bu &uuml;&ccedil; nesil, Kur&rsquo;&acirc;n-ı Ker&icirc;m&rsquo;in Allah Ta&acirc;l&acirc;&rsquo;dan geldiği gibi bize ulaşmasında ve Res&ucirc;l-i Ekrem Efendimiz&rsquo;in s&uuml;nnetinin, hadislerinin en doğru şekilde kendilerinden sonra gelen nesillere nakledilmesinde b&uuml;y&uuml;k sorumluluk &uuml;stlenip, m&uuml;kellefiyetlerini g&uuml;&ccedil;lerinin yettiği nisbette yerine getirdiler. Kısacası, yaşadıkları d&ouml;nemde ortaya &ccedil;ıkan bir &ccedil;ok fitneye rağmen, dinin en sahih bi&ccedil;imde bize ulaşmasında, iman ile k&uuml;fr&uuml;n, doğru ile yanlışın, hak ile b&acirc;tılın birbirinden ayırt edilmesinde en b&uuml;y&uuml;k gayreti g&ouml;sterenler onlar oldu. Onların en hayırlı kimseler oluşunun sebebi, anlatılan &uuml;st&uuml;nl&uuml;kleri, d&uuml;r&uuml;stl&uuml;k ve samimiyetleridir. Fakat bu h&uuml;km&uuml;n herkesi kapsadığı, bu sebeple her &uuml;&ccedil; neslin tamamının m&uuml;barek insanlar sayılması veya tenkit dışı bırakılması gibi bir anlayış s&ouml;z konusu değildir. Her toplumun i&ccedil;inde iyilerin de k&ouml;t&uuml;lerin de bulunabileceği ger&ccedil;eği, her zaman ve zemin i&ccedil;in ge&ccedil;erlidir. Belki burada s&ouml;ylenilmesi gereken en &ouml;nemli s&ouml;z, sah&acirc;b&icirc;lerin bilerek, isteyerek ve maksatlı olarak, Peygamber Efendimiz&rsquo;in s&ouml;ylemediği bir s&ouml;z&uuml;, yapmadığı bir işi veya herhangi bir davranışı ona izafe etmediklerinin bilinmesidir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; sah&acirc;b&icirc;ler, bir başka sah&acirc;b&icirc; hakkında b&ouml;yle bir ithamda bulunmamıştır. Oysa onlar, aralarında ge&ccedil;en en k&uuml;&ccedil;&uuml;k olayları bile başkalarına anlatmış sonraki nesillere aktarmayı ihmal etmemişlerdir. Bu olaylar m&uuml;sbeti ve menfisi ile kaynaklarımızda senetleriyle birlikte nakledilmiştir. Bu sebeple, varsayımlardan hareket ederek dayanaksız s&ouml;zler s&ouml;ylemek, h&uuml;k&uuml;mler vermek isabetli olmaz.</p> <p>Peygamberimiz&rsquo;in daha sonra gelecek nesillerin olumsuz yanlarından bahsetmesi, onların hepsinin b&ouml;yle olacağı anlamına gelmez. Fakat zamanla toplumdaki bozulmanın artacağı ve gelecekte insanların hassasiyetlerinin daha az olacağına dikkatimizi &ccedil;ekmektedir. Hatta bu &icirc;k&acirc;z, hoş g&ouml;r&uuml;lmeyen ve k&ouml;t&uuml; sayılan vasıflardan uzak durmak i&ccedil;in bizlere bir uyarı kabul edilmelidir.</p> <p>Hadisimizde bildirildiğine g&ouml;re, gelecekteki nesillerin arzu edilmeyen vasıflarından biri, kendilerinden istenilmediği halde ş&acirc;hitlik yapmalarıdır. Burada hoş g&ouml;r&uuml;lmeyen, sakındırılan ş&acirc;hitlik, g&ouml;rmediği ve bilmediği bir konu hakkında yalancı şahitliktir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml;, bir konuda bilgi sahibi olan kimsenin kendisinden istenilmese bile, ger&ccedil;eğin ortaya &ccedil;ıkması i&ccedil;in şahitlik yapması ve hakkın yerini bulmasına katkı sağlaması dinimizin tavsiye ettiği prensiplerdendir. Emanet ehli olmak iyi m&uuml;sl&uuml;manlığın gereklerindendir. Emanete ihanet ise m&uuml;nafıklık al&acirc;metidir.</p> <p>Hadisimizin verdiği bilgiye g&ouml;re bozuk nesillerin ortaya &ccedil;ıkması halinde, insanlar hainlik yapmaya başlayacağı i&ccedil;in kendilerine g&uuml;venilmez. Bu durum, bozulmanın ve toplumun sapmasının belirtilerinden biridir. Ortaya &ccedil;ıkacak bir başka olumsuzluk, nezreden yani adak adayan kimsenin adağını yerine getirmemesi, b&ouml;ylece Allah&rsquo;a karşı s&ouml;z verip s&ouml;z&uuml;nde durmamasıdır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bir insanın adağını yerine getirmesinin vacip olduğunda b&uuml;t&uuml;n &acirc;limler g&ouml;r&uuml;ş birliği i&ccedil;indedirler.</p> <p>Bir başka bozulma al&acirc;meti de semizliğin artması, şişmanlığın &ccedil;oğalmasıdır. Fakat bu herkesin şişman olacağı anlamına gelmez. Ayrıca doğuştan şişman olanları kapsayıcı bir y&ouml;n&uuml; de yoktur. Burada k&ouml;t&uuml;lenen şişmanlık, yemeğe aşırı d&uuml;şk&uuml;nl&uuml;k, besleyici şeyler yemeye &ouml;zen g&ouml;stermek, l&uuml;ks yemekler yemeyi hayatının bir par&ccedil;ası haline getirmek ve israf i&ccedil;inde bir &ouml;m&uuml;r s&uuml;rmekten doğan şişmanlıktır; daha doğrusu şişmanlığa vesile olan bu sayılan haller ve benzerleridir. Bununla kastedilenin karnı tok sırtı pek zenginler ile mevki ve makam sahipleri olduklarını s&ouml;yleyenler de olmuştur. B&ouml;yle&nbsp; kimselerin başkalarını d&uuml;ş&uuml;nmesi, sıkıntılara g&ouml;ğ&uuml;s germesi, musibetlere sabretmesi son derece zor olduğu gibi, tasvip edilmesi de m&uuml;mk&uuml;n değildir.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. İslam &uuml;mmetinin en hayırlı ve faziletlileri, Peygamberimiz&rsquo;in sah&acirc;b&icirc;leridir. Peygamber Efendimiz onları takip eden nesillerden t&acirc;bi&icirc;n ve tebe&ndash;i t&acirc;bi&icirc;ni de hayırlı nesiller olarak anmıştır.</p> <p>2. Sah&acirc;be ve onları takip eden iki neslin hayırlı oluşu genel bir h&uuml;k&uuml;m olup, ayrı ayrı b&uuml;t&uuml;n fertleri kapsayıcı değildir.</p> <p>3. M&uuml;sl&uuml;manlar arasındaki sapmalar, olumsuz tavırlar ve &ccedil;&ouml;z&uuml;lmeler daha &ccedil;ok ilk &uuml;&ccedil; nesilden sonra artmıştır.</p> <p>4. Yalancı şahitlik, emanete ihanet, adağını yerine getirmemek dinimizin haram kıldığı k&ouml;t&uuml; &ouml;zelliklerdir.</p> <p>5. Yeme i&ccedil;meye aşırı d&uuml;şk&uuml;nl&uuml;k, l&uuml;ks ve israfa dalmak, zenginlik, mevki ve makamla &ouml;v&uuml;nmek dinimizin hoş karşılamadığı k&ouml;t&uuml; huylardandır.</p> <h3>İhtiyacından Fazlasını Vermen Senin İ&ccedil;in Daha Hayırlıdır</h3> <p>Eb&ucirc; &Uuml;m&acirc;me&nbsp;<em>radıyallahu anh</em>&rsquo;den rivayet edildiğine g&ouml;re, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;ş&ouml;yle buyurdu:</p> <p><strong>&ldquo;Ey &acirc;demoğlu! İhtiyacından fazla olan malını sadaka vermen senin i&ccedil;in hayırlıdır. Eğer vermeyip elinde tutarsan, senin i&ccedil;in k&ouml;t&uuml;d&uuml;r. Yeterli miktarda mala sahip olmaktan dolayı Allah katında sorumlu tutulmazsın. Harcamaya, bakmakla y&uuml;k&uuml;ml&uuml; olduklarından başla.&rdquo;&nbsp;</strong>(Tirmiz&icirc;, Zek&acirc;t 32. Ayrıca bk. M&uuml;slim, Zek&acirc;t 97)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>İnsan tabiatının mala, m&uuml;lke ve d&uuml;nyalıklara ne kadar d&uuml;şk&uuml;n olduğunu biliyoruz. Daha &ouml;nce, &ldquo;z&uuml;hd&rdquo; b&ouml;l&uuml;m&uuml;nde konuyla ilgili yeterli a&ccedil;ıklamalar verilmeye &ccedil;alışıldı. İsl&acirc;m&rsquo;ın &ccedil;ok &ouml;nem verdiği hayırların başında infak, yani ihtiya&ccedil;tan fazla olan malı Allah yolunda sarfetmek gelir. Bu hayır, kişinin yapmakla y&uuml;k&uuml;ml&uuml; olduğu bazı g&uuml;nl&uuml;k ibadetlerinden hem daha zor hem de daha faydalıdır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; insanın şahsını aşan, b&uuml;t&uuml;n beşeriyeti i&ccedil;ine alan bir y&ouml;n&uuml; vardır. Esasen b&uuml;t&uuml;n ibadetlerin ferdi aşan bir boyutu varsa da, sosyal dengeyi temin y&ouml;n&uuml;nden zek&acirc;t ve sadaka &ccedil;ok farklıdır. Malı m&uuml;lk&uuml; biriktirip depolamak, altını, g&uuml;m&uuml;ş&uuml; ve parayı yığmak dinimizde c&acirc;iz g&ouml;r&uuml;lmemiştir. Bunları mutlaka toplumun istifadesine sunmak gerekir. Bu istifade sadece vermek suretiyle değil, hel&acirc;l yatırımlar yapmak ve iş sahaları a&ccedil;makla olmalıdır. İş sahaları a&ccedil;mak, insanlara &ccedil;alışma imk&acirc;nı sağlaması y&ouml;n&uuml;nden daha da &ouml;nemlidir. Hadisimizde a&ccedil;ık&ccedil;a belirtildiği gibi, malı m&uuml;lk&uuml; ve parayı &acirc;tıl bir şekilde elde tutmak vebaldir.</p> <p>Şahsının ve ailesinin ihtiya&ccedil;larını karşılayacak ve başkalarına muhta&ccedil; olmayacak derecede mala m&uuml;lke, d&uuml;nyalık servete sahip olmayı dinimiz sakıncalı g&ouml;rmemiştir. Dinen &uuml;zerine d&uuml;şen hakları yerine getirdiği takdirde, kişinin servet ve zenginlik sahibi olmasının yasaklanmadığını, bilakis teşvik edildiğini, zenginliğe bir hudut tayin edilmesinin de s&ouml;z konusu olmadığını bir &ccedil;ok defalar tekrarlamış bulunmaktayız. Bunun en &ccedil;arpıcı &ouml;rneklerini sah&acirc;be-i kir&acirc;m arasında ve onlardan sonra gelen nesiller i&ccedil;inde bulunan meşhur zenginler teşkil eder. Onların hayatları bizim i&ccedil;in iyi birer &ouml;rnek oluşturur. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; her birinin İsl&acirc;m&rsquo;a ne kadar b&uuml;y&uuml;k faydası olduğunu ve ihtiya&ccedil; anında m&uuml;sl&uuml;manların yardımına nasıl koştuğunu kaynaklarımız bize sayısız &ouml;rnekleriyle a&ccedil;ıklar.</p> <p>İnsan yardıma ve vermeye &ouml;ncelikle ge&ccedil;imini &uuml;stlendiklerinden, yani aile &ccedil;evresinden başlamalıdır. Herkes bu kaideye uyduğu takdirde, b&uuml;t&uuml;n insanları kapsayan bir yardımlaşma ger&ccedil;ekleşmiş olur. B&ouml;ylece toplumda yardımlaşma ve kardeşlik yayılır, huzurlu bir toplumun kurulması sağlanır.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Malının ve servetinin ihtiya&ccedil;tan fazla olanını inf&acirc;k etmek en b&uuml;y&uuml;k hayırlardandır.</p> <p>2. Mal ve serveti elde tutup hakkını vermemek ve cimrilik g&ouml;stermek haram ve g&uuml;nahtır.</p> <p>3. Kendisinin ve bakmakla y&uuml;k&uuml;ml&uuml; olduğu kimselerin ihtiya&ccedil;larını karşılayacak miktarda malı biriktirip elde tutmak c&acirc;izdir.</p> <p>4. Harcamaya ve inf&acirc;ka &ouml;nce bakmakla y&uuml;k&uuml;ml&uuml; olduğu aile &ccedil;evresinden başlamak gerekir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onların nafakasını temin etmek kişinin &uuml;zerine farzdır. İhtiya&ccedil; sahibi olan başka fakirlere bakmak ise bazı kere farz-ı kif&acirc;ye, genel olarak da s&uuml;nnettir.</p> <h3>Şu Kimseye D&uuml;nya Verilmiş Gibidir</h3> <p>Ubeydullah İbni Mihsan el-Ens&acirc;r&icirc; el-Hatm&icirc;&nbsp;<em>radıyallahu anh</em>&rsquo;den rivayet edildiğine g&ouml;re, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&nbsp;</em>ş&ouml;yle buyurdu:</p> <p><strong>&ldquo;Sizden hanginiz canı ve malı emniyet i&ccedil;inde, v&uuml;cudu sıhhat ve afiyette, g&uuml;nl&uuml;k azığı da yanında olduğu halde sabahlarsa, sanki b&uuml;t&uuml;n d&uuml;nya kendisine verilmiş gibidir.&rdquo;&nbsp;</strong>(Tirmiz&icirc;, Z&uuml;hd 34. Ayrıca bk. İbni M&acirc;ce, Z&uuml;hd 9)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Bir insan i&ccedil;in vazge&ccedil;ilmez olan en &ouml;nemli şeyler bu hadiste sayılanlardır. Başka her ihtiya&ccedil; bunlardan sonra gelir. Emniyet i&ccedil;inde olmak, en başta canın, malın, ırz ve namusun, meskenin g&uuml;ven i&ccedil;inde olmasını kapsar. Bu emniyet, &ouml;ncelikle d&uuml;şmandan, dıştan gelecek her t&uuml;rl&uuml; tehditten, korku ve endişeden emin olmakla sağlanabilir. Bundan sonra, Allah&rsquo;ın az&acirc;bına sebep olacak davranışlardan, dinin işlenilmesini yasakladığı şeylerden uzak durmakla kişi kendisini emniyet i&ccedil;inde hisseder. Bu sebeple, bir Arap atas&ouml;z&uuml;nde: &ldquo;Leyse&rsquo;l-&icirc;d limen lebise&rsquo;l-ced&icirc;d, inneme&rsquo;l-&icirc;d limen emine&rsquo;l-va&icirc;d: Ger&ccedil;ek bayram yeni elbise giyene değil, Allah&rsquo;ın az&acirc;bından emin olanadır&rdquo; denilmiştir.</p> <p>Bir insanın her t&uuml;rl&uuml; madd&icirc; ve manev&icirc; hastalıklardan s&acirc;lim olması, kıymeti d&uuml;nyalık değerlerle &ouml;l&ccedil;&uuml;lemeyecek kadar b&uuml;y&uuml;k bir nimettir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; her t&uuml;rl&uuml; faaliyet, Allah&rsquo;a ibadet, din ve d&uuml;nya işlerinin yolunda gitmesi, sağlık ve sıhhat i&ccedil;inde olmakla m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r. V&uuml;cudumuzdaki k&uuml;&ccedil;&uuml;c&uuml;k bir hastalık bile bizi bir &ccedil;ok işleri yapmaktan alıkoyar. Ne yazıkki &ccedil;ok kere insanoğlu sağlığın ve sıhhatin kıymetini hastalanınca veya bunları kaybedince anlar. İşte bu sebeple Peygamber Efendimiz, &uuml;mmetini bir &ccedil;ok defalar &ouml;zellikle sıhhat nimetinin kıymetini bilme konusunda uyarmışlardır.</p> <p>Bir g&uuml;nl&uuml;k azığa sahip olmak, insanı belli bir huzura kavuşturur ve yarınını d&uuml;ş&uuml;nmeye imk&acirc;n bulmasına vesile olur. Kanaatk&acirc;r bir kimse kendisini bug&uuml;ne kavuşturan ve rızkını ihsan eden Allah&rsquo;ın, yarına ulaştırdığı takdirde de rızkını ihsan edeceği inancı i&ccedil;inde yaşar. Bug&uuml;n &ccedil;evremizde b&ouml;yle insanları g&ouml;rme imk&acirc;nına sahip olmayışımız veya &ccedil;ok az g&ouml;rmemiz bizi yanlış y&ouml;nelişlere sevketmemelidir. B&ouml;yle d&uuml;ş&uuml;nmemiz, yarınlarımız i&ccedil;in &ccedil;alışmamıza, hayatımızı disiplin altına almamıza, birtakım tedbirlere baş vurmamıza engel teşkil etmez. Tam aksine bu sayılanları yapmak bizim kulluk vazifelerimiz arasındadır. Fakat b&uuml;t&uuml;n sebeplere yapıştığımız, tedbirlere başvurduğumuz halde istediğimiz ve beklediğimiz sonucu elde etme imk&acirc;nına kavuşamayabiliriz. İşte o zaman &uuml;zerimize d&uuml;şen vazife, g&uuml;nl&uuml;k ge&ccedil;imimizi bize ihsan eden Allah&rsquo;a hamd ve ş&uuml;kr&uuml;m&uuml;z&uuml; eksiksiz yerine getirip, sanki d&uuml;nya bize verilmiş gibi bir tevekk&uuml;le sahip olmaktır.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Emniyet i&ccedil;inde olmak, madd&icirc; ve m&acirc;nev&icirc; hastalıklara yakalanmamak ve bir g&uuml;nl&uuml;k rızka sahip olmak d&uuml;nyada bir insana Allah&rsquo;ın bağışladığı en b&uuml;y&uuml;k hayırdır.</p> <p>2. Kişi Allah&rsquo;tan gelen her t&uuml;rl&uuml; sıkıntıya sabretmeyi, her nimete hamd ve ş&uuml;kretmeyi &uuml;zerine bir vazife bilmelidir.</p> <h3>Allah&rsquo;ın Verdiği Rızka Kanaat Eden Kurtulur</h3> <p>Abdullah İbni Amr İbni &Acirc;s&nbsp;<em>radıyallahu anh&uuml;m&acirc;</em>&rsquo;dan rivayet edildiğine g&ouml;re, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&nbsp;</em>ş&ouml;yle buyurdu:</p> <p><strong>&ldquo;M&uuml;sl&uuml;man olan, kendisine yeteri kadar rızık verilen, Allah&rsquo;ın kendisine verdiği nimete kan&acirc;at eden kimse ş&uuml;phesiz kurtuluşa ermiştir.&rdquo;&nbsp;</strong>(M&uuml;slim, Zek&acirc;t 125. Ayrıca bk. Tirmiz&icirc;, Z&uuml;hd 35; İbni M&acirc;ce, Z&uuml;hd 9)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>M&uuml;sl&uuml;man olmanın gereği, Allah&rsquo;ın her t&uuml;rl&uuml; emrine uymak ve yasakladığı her şeyden ka&ccedil;ınmaktır. Rızkın yeterli olanı ise, artık ve eksik olmamak şartıyla, insanı ihtiya&ccedil;larından ve başkasına muhta&ccedil; olmaktan kurtaranıdır. Allah&rsquo;ın verdiğine kanaat etmek, en &uuml;st&uuml;n faziletlerden biridir. D&uuml;nyalığa karşı ihtiraslı olanlar kanaatten mahrum kalırlar. İm&acirc;m Nevev&icirc;, bu hadis ve benzerlerini delil g&ouml;stererek, zenginlikle fakirlik arasında bir hayatın tercihini en uygun &ouml;l&ccedil;&uuml; kabul eder. Ancak bu &ouml;l&ccedil;&uuml;n&uuml;n şartlarının zamana ve zemine g&ouml;re değiştiği ger&ccedil;eğini akıldan &ccedil;ıkarmamak gerekir. Bu durum, kişilerin dindarlığı, insafı ve vicdanı ile de doğrudan ilgilidir.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Her şeyin başı M&uuml;sl&uuml;man olmaktır. M&uuml;sl&uuml;man olmayan kimselerin yaptığı hi&ccedil;bir işin Allah katında değeri yoktur.</p> <p>2. Cen&acirc;b-ı Hak bir kimseye yetecek kadar rızık ihsan etmekle onu başkasına muhta&ccedil; olmaktan ve istemekten korur.</p> <p>3. Kanaat en &uuml;st&uuml;n faziletlerdendir. Bu fazilete sahip olanlar Allah katında makbul olurlar.</p> <h3>Kanaat Eden Kimse Mutludur</h3> <p>Eb&ucirc; Muhammed Fed&acirc;le İbni Ubeyd el-Ens&acirc;r&icirc;&nbsp;<em>radıyallahu anh</em>&rsquo;den rivayet edildiğine g&ouml;re, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;ş&ouml;yle buyurdu:</p> <p><strong>&ldquo;İsl&acirc;m&rsquo;ın dosdoğru yoluna ulaştırılan ve ge&ccedil;imi yeterli olup da buna kanaat eden kimse, ne kadar mutludur!&rdquo;&nbsp;</strong>(Tirmiz&icirc;, Z&uuml;hd 35)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Bu d&uuml;nyada İsl&acirc;m&rsquo;ın dosdoğru yoluna girerek k&acirc;mil bir m&uuml;&rsquo;min ve iyi bir m&uuml;sl&uuml;man olmaktan daha b&uuml;y&uuml;k sa&acirc;det d&uuml;ş&uuml;n&uuml;lemez. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; İsl&acirc;m kişiyi hem bu d&uuml;nyada hem de &acirc;hirette mutluluğa ulaştırır. Bu d&uuml;nyadaki ge&ccedil;imi yeterli derecede olup da buna kanaat eden kimse d&uuml;nyalık hırslardan, tamak&acirc;rlıktan, hased ve benzeri k&ouml;t&uuml; huylardan kendisini arındırmış sayılır. Kendisine ihsan olunan nimete kanaat etmeyen, elindekini de kaybeder. Kaybetmese bile iyi bir m&uuml;&rsquo;min olduğu s&ouml;ylenemez. Bahtiyarlığı da elde edemez.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. İsl&acirc;m en b&uuml;y&uuml;k nimet, m&uuml;sl&uuml;man olmak en &uuml;st&uuml;n fazilettir.</p> <p>2. Kişinin d&uuml;nya ve &acirc;hiret saadeti, dindarlığındaki kem&acirc;li, kendisine verilen rızka kanaati ve ş&uuml;kr&uuml;, Allah&rsquo;ın verdiğine rız&acirc; g&ouml;stermesiyle m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r.</p> <h3>Peygamberimiz Yemek Yemeksizin Peşpeşe Birka&ccedil; G&uuml;n A&ccedil; Olarak Gecelerdi</h3> <p>İbni Abb&acirc;s&nbsp;<em>radıyallahu anh&uuml;m&acirc;&nbsp;</em>ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem,</em>&nbsp;yemek yemeksizin peşpeşe birka&ccedil; g&uuml;n a&ccedil; olarak gecelerdi. Ailesi de yiyecek akşam yemeği bulamazdı. &Ccedil;oğu zaman ekmekleri arpa ekmeği idi.&nbsp;(Tirmiz&icirc;, Z&uuml;hd 38. Ayrıca bk. İbni M&acirc;ce, Et&rsquo;ıme 49)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Abdullah İbni Abb&acirc;s, Hz.Peygamber ve ailesinin yaşadığı hayatı ash&acirc;b arasında en iyi bilenlerden biridir. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; o, Efendimiz&rsquo;in amcası Abb&acirc;s&rsquo;ın oğlu idi. Peygamber Efendimiz&rsquo;in hanımı Meym&ucirc;ne de Abdullah&rsquo;ın teyzesiydi. Bu yakınlık sebebiyle ve yaşı da k&uuml;&ccedil;&uuml;k olduğu i&ccedil;in Peygamberimiz&rsquo;in evine sık&ccedil;a gider, hatta bazı kere orada gecelediği olurdu. Buraya kadar ge&ccedil;en bazı hadisleri a&ccedil;ıklarken de belirtildiği gibi, Res&ucirc;l-i Ekrem Efendimiz kendi şahs&icirc; halini ve aile fertlerinin durumunu başkalarına a&ccedil;ıklamaktan son derece sakınırdı. Fakat kendisine nesep ve hizmet itibariyle yakın olanlar, hem kendisinin hem de aile efradının hangi şartlar i&ccedil;inde hayatlarını ge&ccedil;irdiklerini bize a&ccedil;ıklamışlardır. Onların bize ulaşan rivayetlerinden hem Efendimiz&rsquo;in hem de aile &ccedil;evresinin hayat şartlarını en ince ayrıntılarına kadar &ouml;ğrenme imk&acirc;nına sahip olmaktayız. Bunlar, Allah&rsquo;ın en sevgili kulu olan Peygamber&rsquo;in ne kadar sade bir hayat s&uuml;rd&uuml;ğ&uuml;n&uuml;, l&uuml;ks ve israftan, d&uuml;nyaya d&uuml;şk&uuml;nl&uuml;kten ne derece uzak durduğunu bize g&ouml;steren &ouml;rnekler ve hayat d&uuml;sturu haline getirmemiz gereken prensiplerdir.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Peygamberimiz ve aile fertlerinin bazı kere g&uuml;nlerce a&ccedil; kaldığı olmuştur.</p> <p>2. Hz. Peygamber, aile &ccedil;evresiyle birlikte z&uuml;hd&uuml;n ve ge&ccedil;imlerine yetecek derecede rızıkla yetinmenin en g&uuml;zel &ouml;rneğini sergilemiştir.</p> <h3>Allah&rsquo;ın Sizin İ&ccedil;in Neler Hazırladığını Bilseydiniz Daha Fazla Yoksul ve Muhta&ccedil; Olmayı İsterdiniz</h3> <p>Fed&acirc;le İbni Ubeyd ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Res&ucirc;lullah<em>&nbsp;sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;ash&acirc;ba namaz kıldırırken, onlardan bazıları a&ccedil;lığın verdiği takatsızlıktan dolayı ayakta duramayarak d&uuml;ş&uuml;p bayılırlardı. Bunlar Suffe ash&acirc;bı idi. &Ccedil;&ouml;lden gelen Bedev&icirc;ler: Bunlar deli, derlerdi. Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&nbsp;</em>namazı bitirince a&ccedil;lıktan bayılanların yanına gider ve onlara:</p> <p><strong>&ldquo;Allah Te&acirc;l&acirc;&rsquo;nın yanında sizin i&ccedil;in neler hazırlandığını bilseydiniz, daha fazla yoksul ve muhta&ccedil; olmayı isterdiniz&rdquo;&nbsp;</strong>buyururdu.&nbsp;(Tirmiz&icirc;, Z&uuml;hd 39)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Suffe ashabı arasında yer alan Eb&ucirc; H&uuml;reyre&rsquo;nin benzer bir rivayetini daha &ouml;nce okumuştuk. Onlar, Medine&rsquo;de kurulan İslam devletinin ilk g&uuml;nlerinden itibaren hayatın b&uuml;t&uuml;n sıkıntılarına g&ouml;ğ&uuml;s gerdiler. Peygamberimiz&rsquo;in ve ash&acirc;bın yardımlarıyla hayatlarını s&uuml;rd&uuml;rd&uuml;ler. B&uuml;t&uuml;n sıkıntılara g&ouml;ğ&uuml;s gerip Res&ucirc;l-i Ekrem Efendimiz&rsquo;in yanından ayrılmadılar. Daha sonraları onlardan bir &ccedil;oğu genişleyen İsl&acirc;m coğrafyasının &ccedil;eşitli b&ouml;lgelerinde idarecilik, eğitim &ouml;ğretim hizmetleri ve cihad faaliyetlerinin başında yer aldılar. Pek &ccedil;ok d&uuml;nyalık nimete sahip olmaları onlara ge&ccedil;mişlerini unutturmadığı gibi, z&uuml;hd hayatını terketmelerine de sebep teşkil etmedi.</p> <p>Medine dışından gelen, &ccedil;oğunlukla &ccedil;&ouml;ldeki yerleşim merkezlerinden ve &ccedil;adırlarda hayat s&uuml;ren bedev&icirc;lerin bu fakir sah&acirc;b&icirc;leri tanımamaları, hatta bir kısım sah&acirc;benin bile onların hallerine vakıf olmamaları, bu se&ccedil;kin insanların ne derece iffetli bir hayat s&uuml;rd&uuml;klerini ve hallerini kimseye a&ccedil;madıklarını g&ouml;stermektedir. Suffe ash&acirc;bının fakirlik ve a&ccedil;lık y&uuml;z&uuml;nden namazda ayakta duramayacak derecede g&uuml;&ccedil;s&uuml;z kaldığı olurdu. Bu durum, imk&acirc;nları olduğu halde yemediklerinden değil, mecburiyetten kaynaklanıyordu. &Ccedil;&uuml;nk&uuml;, ibadetlerini g&ouml;n&uuml;l rahatlığı i&ccedil;inde yerine getirebilecek derecede karnı doyurmak, ya da ibadetlerini aksatacak derecede a&ccedil; kalmamak, dinimizin &ouml;ng&ouml;rd&uuml;ğ&uuml; prensiplerden biridir. Peygamberimiz sah&acirc;b&icirc;lerin bu sıkıntılara sabretmek suretiyle, kıyamet g&uuml;n&uuml;nde &ccedil;ok &uuml;st&uuml;n derecelere n&acirc;il olacaklarını m&uuml;jdelemiştir. Zira Efendimiz, onlar i&ccedil;in Allah katında hazırlanan nimetleri ve onların cennette ulaşacakları dereceleri bilmekteydi. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; kişinin iradesi ve gayreti dışında kendisine isabet eden fakirlik, yoksulluk ve benzeri sıkıntılara, &ouml;zellikle a&ccedil;lığa sabredebilmesi herkesin başarılı olamayacağı bir imtihandır.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Sah&acirc;be-i kir&acirc;m, &ouml;zellikle İsl&acirc;m&rsquo;ın ilk yıllarında b&uuml;y&uuml;k sıkıntı &ccedil;ekmişler, fakirlik, yoksulluk ve a&ccedil;lık i&ccedil;inde bir hayat s&uuml;rm&uuml;şlerdir.</p> <p>2. Zorluklara sabredenler, neticede başarılı olur, Allah katında da b&uuml;y&uuml;k ecirlere ulaşırlar.</p> <p>3. D&uuml;nyalık sıkıntılar i&ccedil;inde hayat s&uuml;renlerin, bu hallerini başkalarına arzetmemesi bir fazilettir. Sah&acirc;b&icirc;ler bunun en g&uuml;zel &ouml;rneklerini sergilemişlerdir.</p> <p>4. Sah&acirc;b&icirc;ler arasında &ouml;zellikle Suffe ash&acirc;bının se&ccedil;kin bir yeri vardır.</p> <h3>&ldquo;Ademoğlu Midesinden Daha Şerli Bir Kap Doldurmamıştır&rdquo; Hadisi</h3> <p>Eb&ucirc; Ker&icirc;me Mikd&acirc;d İbni Ma&rsquo;d&icirc;kerib&nbsp;<em>radıyallahu anh&rsquo;</em>den rivayet edildiğine g&ouml;re, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&nbsp;</em>ş&ouml;yle buyurdu:</p> <p><strong>&ldquo;Hi&ccedil;bir kişi, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Oysa insana kendini ayakta tutacak bir ka&ccedil; lokma yeter. Şayet mutlaka &ccedil;ok yiyecekse, midesinin &uuml;&ccedil;te birini yemeğe, &uuml;&ccedil;te birini i&ccedil;eceğe, &uuml;&ccedil;te birini de nefesine ayırmalıdır.&rdquo;&nbsp;</strong>(Tirmiz&icirc;, Z&uuml;hd 47. Ayrıca bk. İbni M&acirc;ce, Et&rsquo;ıme 50)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Peygamber Efendimiz&rsquo;in tıka basa doldurulan mideyi tehlikeli ve şerli bir kaba benzetmesi, insan sağlığı ve sıhhati ile yeme i&ccedil;menin yakın ilişkisini etkili bir şekilde ortaya koyar. Bu d&uuml;nyada hayatı devam ettirecek miktarda yemekle, yeme i&ccedil;meyi hayatın gayesi haline getirmek arasındaki farkı iyi kavramak gerekir. Yeme i&ccedil;mede gerekli olan &ouml;l&ccedil;&uuml;n&uuml;n, v&uuml;cudun g&uuml;&ccedil; ve kuvvetini devam ettirecek, kişinin yaptığı işte &ccedil;alışamayacak kadar zayıf d&uuml;şmesine, Allah&rsquo;a kulluk g&ouml;revini yerine getiremeyecek derecede takatsiz kalmasına yol a&ccedil;mayacak bir miktar olduğu kabul edilir. Bunun her kişiye g&ouml;re az &ccedil;ok değişen bir miktar olacağı da tabiidir. Bu sebeple Peygamberimiz midenin &uuml;&ccedil;te birinin yemek, &uuml;&ccedil;te birinin i&ccedil;ecek, geri kalan &uuml;&ccedil;te birinin de rahat hareket etme imk&acirc;nını sağlayacak nefes alma mikdarı olması gerektiğini s&ouml;yleyerek, bizlere ideal bir &ouml;l&ccedil;&uuml; vermiştir. Hayattaki gayesi, &ccedil;alışıp &ccedil;abalaması yemek ve i&ccedil;mek olan bir insanın aklının ve idrakinin normal &ccedil;alıştığı, y&ouml;nelişlerinin isabetli olduğu s&ouml;ylenemez. Bu şekilde hareket edenler, y&uuml;ksek insanlık ideallerine de sahip olamazlar. B&ouml;ylelerinin hel&acirc;l ve haram &ouml;l&ccedil;&uuml;lerine ri&acirc;yeti de zorlaşır.</p> <h4>A&ccedil;lığın Faydaları</h4> <p>İsl&acirc;m ahl&acirc;k ve edebiyle ilgili eserlerin yanında tıp alanındaki eserlerde, devamlı tokluğun meydana getirdiği &ccedil;eşitli zararlardan bahsedilirken, az yemenin ve a&ccedil;lığın faydaları anlatılır. Bu faydaları İmam Gazz&acirc;l&icirc;, meşhur eseri İhy&acirc;&uuml; ul&ucirc;mi&rsquo;d-d&icirc;n&rsquo;de sayar. Onları ş&ouml;yle &ouml;zetlemek m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r:</p> <ol> <li>A&ccedil;lık anında kalbe ve beyne fazla kan h&uuml;cumu olmadığı i&ccedil;in d&uuml;ş&uuml;nme g&uuml;c&uuml; artar; anlayış ve seziş kabiliyeti gelişir. S&uuml;rekli tokluk, tenbellik doğurur ve kalbi k&ouml;reltir; s&uuml;r&rsquo;atli intikal kabiliyetini kaybettirir.</li> <li>Az yemek ve a&ccedil;lık, kalb yumuşaklığı ve g&ouml;n&uuml;l huzuru sağlar. Allah&rsquo;ı anmaktan zevk duymak, etkilenmek ve zikre devam etmek bu sayede m&uuml;mk&uuml;n olur.</li> <li>İnsan a&ccedil;lık anında Rabbine daha bir i&ccedil;tenlikle y&ouml;nelir, kulluğunu idrak eder, acizliğini anlar, Allah&rsquo;a ibadete y&ouml;nelir, kibir ve gururdan uzaklaşır, Mevl&acirc;&rsquo;nın y&uuml;celiğini, rahmet ve merhametininin sonsuzluğunu kavrar.</li> <li>A&ccedil; kalan insan, muhta&ccedil;ların, fakir ve yoksulların halini anlar. Tok kimse ise, acın halinden anlamaz. B&ouml;ylelikle a&ccedil;lık &ccedil;ekenler, Allah Te&acirc;l&acirc;&rsquo;nın nimetlerinin kıymetini bilir, az&acirc;bını ve imtihanını unutmaz. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bir kısım toplumlar kendilerine verilen bol nimetlerle, başka bir kısmı da a&ccedil;lıkla imtihan olunurlar.</li> <li>İnsanı her t&uuml;rl&uuml; k&ouml;t&uuml;l&uuml;ğe sevkeden nefistir. Nefse hakimiyet, az yemek ve a&ccedil;lıkla sağlanır. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; Allah&rsquo;ın emrine isyan ve karşı geliş, kuvvet ve şehvetten kaynaklanır. Kuvvet ve şehvetin kaynağı ise yeme i&ccedil;medir. Yemeği azaltmak, şehveti ve kuvveti zayıflatır.</li> <li>A&ccedil;lık, &ccedil;ok uyumayı engeller. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; &ccedil;ok yiyenler &ccedil;ok uyurlar. &Ccedil;ok uyku ise kalbi karartır, zihnin faaliyetlerini engeller, &ccedil;alışmayı &ouml;nler. &Ccedil;ok uyuyanlar Allah&rsquo;a karşı kulluk g&ouml;revlerini de hakkıyla yerine getiremezler. &Acirc;limlerimiz, &ccedil;ok uykuyu b&uuml;t&uuml;n fel&acirc;ketlerin sebebi kabul ederler.</li> <li>Az yemek, ibadetlere devamı kolaylaştırır, kalb ve g&ouml;n&uuml;l uyanıklığı sağlar. Aşırı derecede zaman kaybını &ouml;nler. Ali el-C&uuml;rc&acirc;n&icirc;&rsquo;ye ni&ccedil;in s&uuml;rekli &ccedil;orba i&ccedil;tiği sorulduğunda: &ldquo;Ben kuru lokmayı &ccedil;iğneyip yutuncaya kadar, yetmiş kere Allah&rsquo;ı anarım. Bu sebeple kırk senedir ekmek &ccedil;iğnemekle uğraşmadım&rdquo; demiştir.</li> <li>Az yemek ve a&ccedil; kalmak, v&uuml;cudun sağlıklı kalmasına ve bir kısım hastalıkların yok olmasına sebep olur. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; bir &ccedil;ok hastalığın sebebi oburluktur. &Ccedil;ok yemek, &ouml;zellikle mide, bağırsak, kalb ve damar hastalıklarının sebebleri arasında &ouml;nemli bir yer işgal eder. Bu fizyolojik ve biyolojik rahatsızlıklar, r&ucirc;h&icirc; ve psikolojik hastalıklara da sebep olur.</li> <li>Az yiyen ve a&ccedil;lığa tahamm&uuml;l edenler, ge&ccedil;im kolaylığı i&ccedil;inde olurlar. &Ccedil;&uuml;nk&uuml; onlar az ile idare etmeyi &ouml;ğrenmişler, oburluğu terketmeyi &acirc;det haline getirmişlerdir.</li> <li>Fakir ve yoksullara, yetim ve &ouml;ks&uuml;zlere bakmak, ihtiya&ccedil;larını karşılamak, başka insanlara faydalı olmak dinimizin &ouml;nemli emir ve tavsiyeleri arasındadır. Az yemek yiyenler bu sayede başkalarına yardım edip, hem d&uuml;nya hem de &acirc;hiret hayatlarında mutluluğa ulaşırlar. Bir fakiri, bir yetim ve &ouml;ks&uuml;z&uuml; sevindirmenin mutluluğunu hissedebilmek saadetlerin en b&uuml;y&uuml;ğ&uuml;d&uuml;r.</li> </ol> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Az yemek, sağlık ve sıhhati korumanın, aklın ve zihnin verimli &ccedil;alışmasının &ouml;nemli sebeplerinden biridir.</p> <p>2. Mideyi tıka basa yemekle doldurmak yerine, &uuml;&ccedil;te birini yiyeceklere, &uuml;&ccedil;te birini i&ccedil;eceklere, &uuml;&ccedil;te birini de boş bırakarak nefes alma kolaylığı sağlamaya ayırmalıdır.</p> <h3>&ldquo;Sade Yaşamak İmandandır&rdquo; Hadisi</h3> <p>Eb&ucirc; &Uuml;m&acirc;me İy&acirc;s İbni Sa&rsquo;lebe el-Ens&acirc;r&icirc; el-H&acirc;ris&icirc;&nbsp;<em>radıyallahu anh&nbsp;</em>ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Bir g&uuml;n, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;in ash&acirc;bı onun yanında d&uuml;nyadan bahsettiler. Bunun &uuml;zerine Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;ş&ouml;yle buyurdu:</p> <p><strong>&ldquo;Siz işitmiyor musunuz? İşitmiyor musunuz? Sade yaşamak imandandır; s&acirc;de hayat s&uuml;rmek imandandır.&rdquo;&nbsp;</strong>(Eb&ucirc; D&acirc;v&ucirc;d, Terecc&uuml;l 2. Ayrıca bk. İbni M&acirc;ce, Z&uuml;hd 4)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Peygamber Efendimiz&rsquo;in d&uuml;nyaya ve d&uuml;nyalıklara bakışını, ash&acirc;bını ve &uuml;mmetini bu y&ouml;nde nasıl eğittiğini, konunun başlangıcından beri &ccedil;eşitli rivayetler ışığında a&ccedil;ıklamaya &ccedil;alıştık. Dinimiz, bu d&uuml;nyada hayatını devam ettirebilecek ve Allah&rsquo;a kulluk g&ouml;revini yerine getirebilecek miktarda yiyip i&ccedil;meyi her insana bir vazife olarak y&uuml;klemiştir. Peygamberimiz, yiyecek, i&ccedil;ecek ve giyim kuşamda l&uuml;ks ve israfa dalmayı, hayatı bunlardan ibaret sanmayı asla tasvip etmemiş, bu şekildeki davranışları kınamıştır.</p> <p>İsl&acirc;m, ne herkesin kıskanmasına ve buğzetmesine sebep olacak derecede l&uuml;ks yaşamayı, ne de bunun aksine, son derece pejm&uuml;rde bir g&ouml;r&uuml;n&uuml;m sergilemeyi tasvip eder. İsl&acirc;m, m&uuml;tev&acirc;z&icirc; bir hayatı ve s&acirc;de bir g&ouml;r&uuml;n&uuml;m&uuml; m&uuml;kemmel bir imanın belirtisi sayar. Sah&acirc;be, sadece fakir ve yoksul oldukları d&ouml;nemlerde değil, y&ouml;netimde bulundukları ve madd&icirc; imk&acirc;nlar sahibi oldukları d&ouml;nemlerde de &ouml;rnek sayılacak m&uuml;tev&acirc;z&icirc; bir hayat s&uuml;rmeye &ouml;zen g&ouml;stermişlerdir. T&acirc;bi&icirc;n &acirc;limlerinden Zeyd İbni Vehb: &ldquo;&Ouml;mer İbn&uuml;&rsquo;l-Hatt&acirc;b&rsquo;ı elinde kam&ccedil;ı, &uuml;zerinde yamalı bir elbise ile &ccedil;arşıda g&ouml;rd&uuml;m. Elbisesinde on d&ouml;rt yama vardı; bu yamalardan bazısı da deriden idi&rdquo; der. Sahabe ve daha sonraki nesillerin se&ccedil;kin kişileriyle ilgili benzer rivayetler, muteber eserlerde yer alır. Onlar bu şekildeki davranışlarıyla, Peygamber Efendimiz&rsquo;in tavsiyesini yerine getirmiş ve hayatlarına uygulamışlardır.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Yaşamayı kolaylaştırmak, sadelik ve m&uuml;tev&acirc;z&icirc;lik, İsl&acirc;m&rsquo;ın prensiplerinden biridir.</p> <p>2. D&uuml;nyaya ve d&uuml;nyanın s&uuml;s&uuml;ne, g&ouml;sterişine, l&uuml;ks&uuml;ne, israfına dalmamak gerekir.</p> <p>3. Az yemek, v&uuml;cut&ccedil;a zayıf olmak, iyi bir m&uuml;&rsquo;minin &ouml;zelliği sayılmıştır.</p> <h3>&Ouml;l&uuml; Balık Yenir mi?</h3> <p>Eb&ucirc; Abdullah C&acirc;bir İbni Abdullah&nbsp;<em>radıyallahu anh&uuml;m&acirc;</em>&nbsp;ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem,</em>&nbsp;Eb&ucirc; Ubeyde&nbsp;<em>radıyallahu anh</em>&rsquo;ı başımıza kumandan tayin ederek, Kureyş kervanının karşısına &ccedil;ıkmak &uuml;zere bizi g&ouml;nderdi. Bize azık olarak bir dağarcık hurma verdi. Verecek başka bir şey bulamamıştı. Eb&ucirc; Ubeyde hurmayı bize tane tane veriyordu. Dinleyenlerden biri:</p> <p>&ndash; O hurmalarla nasıl ge&ccedil;inebiliyordunuz? diye sordu. C&acirc;bir:</p> <p>&ndash; Onları &ccedil;ocuğun meme emmesi gibi emer, sonra &uuml;zerine su i&ccedil;erdik, o g&uuml;n geceye kadar bize yeterdi. Sopalarımızla ağa&ccedil; yapraklarını silker, sonra onları su ile ıslatıp yerdik, dedi. Sonra da s&ouml;z&uuml;ne ş&ouml;yle devam etti: Biz deniz sahili boyunca y&uuml;r&uuml;d&uuml;k. Sahil boyunda &ouml;n&uuml;m&uuml;ze b&uuml;y&uuml;k kum tepesi gibi bir şey &ccedil;ıktı. Onun yanına kadar geldik, bir de baktık ki, Anber denilen bir balık. Eb&ucirc; Ubeyde:</p> <p>&ndash; Bu, &ouml;l&uuml; bir hayvandır, (yenilmez) dedi. Sonra da: Hayır, bizler Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;in el&ccedil;ileriyiz ve Allah yolundayız. Siz son derece zorda kalmış bulunuyorsunuz, o halde yiyiniz, dedi. Biz &uuml;&ccedil; y&uuml;z kişi idik ve bir ay s&uuml;reyle onun etinden yiyerek orada kaldık, hatta kilo da aldık. Balığın g&ouml;z &ccedil;ukurundan testilerle yağ aldığımızı biliyorum. Biz ondan &ouml;k&uuml;z b&uuml;y&uuml;kl&uuml;ğ&uuml;nde par&ccedil;alar kesiyorduk. Eb&ucirc; Ubeyde bizden on&uuml;&ccedil; kişiyi alıp onun g&ouml;z &ccedil;ukuruna oturttu, onun kaburga kemiklerinden birini de alıp dikti. Sonra yanımızdaki en b&uuml;y&uuml;k deveyi semerledi ve deve ile kaburga kemiğinin altından ge&ccedil;ti. Balığın etinden pastırma da yaptık. Medine&rsquo;ye gelince, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;in yanına gidip olup bitenleri anlattık. Res&ucirc;l-i Ekrem:</p> <p><strong>&ldquo;O, Allah&rsquo;ın sizin i&ccedil;in &ccedil;ıkardığı bir rızıktır. Onun etinden yanınızda bir miktar var mı, bize de yedirseniz?&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu. Biz de Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;e ondan bir par&ccedil;a g&ouml;nderdik, o da yedi. (M&uuml;slim, Sayd 17)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Peygamber Efendimiz Medine devrinde, gerektiği zaman bir komutanın idaresinde d&uuml;şmana karşı k&uuml;&ccedil;&uuml;k &ccedil;aplı m&uuml;freze birlikleri g&ouml;nderirdi. Res&ucirc;l-i Ekrem&rsquo;in bizzat katılmadığı bu k&uuml;&ccedil;&uuml;k savaş birliklerine &ldquo;seriyye&rdquo; adı verilir. Eb&ucirc; Ubeyde&rsquo;nin kumandasında g&ouml;nderdiği bu seriyye, Kureyş kervanlarının yolunu kesmek ve onların ekonomik g&uuml;c&uuml;ne darbe vurmak, m&uuml;sl&uuml;manların g&uuml;&ccedil; ve kuvvetini onlara g&ouml;stermek &uuml;zere, hicretin sekizinci yılında sevkedilmişti. Kureyş&rsquo;in en &ouml;nemli ge&ccedil;im kaynağı, yazın Suriye, kışın da Yemen taraflarına gidip gelen ticaret kervanlarıydı. Onlar, elde ettikleri zenginlikler ile ticaret yollarını kaybetmemek i&ccedil;in Medine İsl&acirc;m Devleti&rsquo;ne karşı daima d&uuml;şmanlık beslemekte, kin ve intikam hissiyle dolu olarak, sık sık savaş tehdidiyle m&uuml;sl&uuml;manları tedirgin etmekteydiler. &Ccedil;eşitli hadis ve siyer kitaplarında bu seriyye hakkında rivayetler vardır. Buh&acirc;r&icirc;&rsquo;nin Sahih&rsquo;inden de &ouml;ğrendiğimiz gibi, bu seriyyeye &ldquo;Gazvet&uuml; seyfi&rsquo;l-bahr&rdquo; adı verilmektedir. (Buh&acirc;r&icirc;, Meg&acirc;z&icirc; 65) İmam Nevev&icirc;&rsquo;nin, bu konuyla ilgili olarak M&uuml;slim&rsquo;in Sahih&rsquo;inden se&ccedil;tiği bu rivayet, diğerlerine g&ouml;re daha kapsamlı sayılır.</p> <p>Bu seriyyeye katılan askerler, muhtemelen yanlarına taşıyabildikleri kadar yiyecek maddeleri almışlar, Peygamberimiz de onlara sadece bir kırba hurma verebilmişti. Kendi yiyecekleri bittikten sonra, tamamen yiyeceksiz kalacaklarından korktuğu i&ccedil;in, Eb&ucirc; Ubeyde onlara bu hurmaları tane hesabıyla veriyordu. Neticede hurma da bitince, ağa&ccedil; yaprakları yemeye başladılar. Onların deniz kenarında buldukları Anber denilen balık, mavi balina olup, kendi t&uuml;r&uuml; i&ccedil;inde en b&uuml;y&uuml;ğ&uuml;d&uuml;r. Bazılarının ağırlığının y&uuml;z elli tona ulaştığı bilinmektedir. Burada buldukları &ouml;lm&uuml;ş bir hayvan olduğu i&ccedil;in, komutan Eb&ucirc; Ubeyde &ouml;nce onun yenilmesinin caiz olmadığı y&ouml;n&uuml;nde ictihadda bulunmuş, daha sonra bu g&ouml;r&uuml;ş&uuml;nden vaz ge&ccedil;ip zorunluluk halini de dikkate alarak yenilebileceği y&ouml;n&uuml;nde h&uuml;k&uuml;m vermiştir. Verdiği bu h&uuml;km&uuml;n doğruluğu, daha sonra Peygamber Efendimiz tarafından hem s&ouml;zl&uuml; olarak tasdik edilmiş hem de ondan bir par&ccedil;a kendisi de yemek suretiyle, m&uuml;sl&uuml;man askerlerin g&ouml;nl&uuml;ndeki ş&uuml;phenin gitmesi temin edilmiştir.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Ordu i&ccedil;in bir kumandan gereklidir. Bu kumandan ordunun en se&ccedil;kinlerinden olmalıdır.</p> <p>2. Kumandanın meşru olan emirlerine uymak ve ona itaat etmek gerekir.</p> <p>3. Savaş halinde olunan d&uuml;şmana pusu kurmak ve ekonomik hedeflerini vurmak, mallarına el koymak c&acirc;izdir.</p> <p>4. Ashab, a&ccedil;lığa, susuzluğa, her t&uuml;rl&uuml; sıkıntıya karşı son derece tehamm&uuml;ll&uuml; idiler.</p> <p>5. İctihad, Peygamber Efendimiz&rsquo;in vefatından sonra değil, onun zamanında da c&acirc;izdi.</p> <p>6. Denizde yaşayan hayvanların &ouml;l&uuml;s&uuml; m&uuml;bahtır. Eb&ucirc; Hanife&rsquo;ye g&ouml;re, balıktan başka deniz hayvanları yenilmez. Balığın da sebepsiz, bir av aletiyle olmaksızın eceliyle &ouml;leni yenmez. Ş&acirc;fi&icirc; mezhebine g&ouml;re, su hayvanlarından kurbağa yenmez. M&acirc;lik&icirc; mezhebine g&ouml;re, kurbağa da dahil b&uuml;t&uuml;n deniz hayvanları yenir.</p> <p>Giyim Kuşamda da İsraf ve Cimrilikten Sakının</p> <p>Esm&acirc; Binti Yez&icirc;d&nbsp;<em>radıyallahu anh&acirc;&nbsp;</em>ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;in g&ouml;mleğinin kolu bileğine kadardı.&nbsp;(Eb&ucirc; D&acirc;v&ucirc;d, Lib&acirc;s 3; Tirmiz&icirc;, Lib&acirc;s 27)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>Esm&acirc; Binti Yez&icirc;d&rsquo;in bu rivayeti, Peygamber Efendimiz&rsquo;in giyim kuşamda israftan sakınmakla beraber cimrilik de yapmadığını g&ouml;stermesi a&ccedil;ısından &ouml;nemlidir. Ayrıca, Peygamber Efendimiz&rsquo;in giydiği elbiselerin, g&ouml;mleklerin kolunun uzunluğu hakkında bize bir fikir vermektedir. &Ccedil;eşitli rivayetlerden &ouml;ğrendiğimize g&ouml;re, g&ouml;mlek ve elbiselerinin kolu bu şekilde iken, c&uuml;bbelerinin kolunun parmak u&ccedil;larına kadar uzandığını g&ouml;rmekteyiz. Bu hususta &ccedil;ok kesin &ouml;l&ccedil;&uuml;ler vermek s&ouml;z konusu değildir. Şu kadar var ki, soğuktan ve sıcaktan korunacak ve tesett&uuml;r&uuml; sağlayacak şekilde giyinmek esastır. Giyilen elbise hareket etmeye ve iş yapmaya engel teşkil edecek şekilde de olmamalıdır. Burada Peygamberimiz&rsquo;in giyimiyle ilgili olarak belirtilen husus, yaklaşık bir sınır olup kesin ve bağlayıcı nitelikte değildir.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Sah&acirc;be-i kir&acirc;m, Peygamber Efendimiz&rsquo;in her t&uuml;rl&uuml; hareketini, tavrını, giyim kuşamına varıncaya kadar en ince ayrıntılarıyla tesbit edip, sonraki nesillere aktarmıştır.</p> <p>2. Başka alanlarda olduğu gibi, giyim kuşamda da israf ve cimrilikten sakınmak gerekir.</p> <h3>Hz. Cabir&rsquo;in Bereketlenen Yemeği</h3> <p>C&acirc;bir&nbsp;<em>radıyallahu anh</em>&nbsp;ş&ouml;yle dedi:</p> <p>Biz Hendek Savaşı g&uuml;n&uuml;nde siper kazıyorduk. &Ouml;n&uuml;m&uuml;ze son derece sert bir kaya &ccedil;ıktı. Sah&acirc;b&icirc;ler, Neb&icirc;&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;e gelip:</p> <p>&ndash; Siperde &ouml;n&uuml;m&uuml;ze bu kaya &ccedil;ıktı, dediler. Res&ucirc;l-i Ekrem:</p> <p><strong>&ldquo;Ben hendeğe ineceğim&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu, sonra ayağa kalktı, a&ccedil;lıktan karnına taş bağlamıştı. Biz &uuml;&ccedil; g&uuml;n m&uuml;ddetle yiyecek hi&ccedil;bir şey tatmaksızın orada kalmıştık. Peygamber&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&nbsp;</em>kazmayı eline aldı ve sert kayaya vurdu, o kaya un ufak olup kum yığınına d&ouml;nd&uuml;. Ben:</p> <p>&ndash; Y&acirc; Res&ucirc;lallah! Eve gitmeme izin veriniz, dedim. Evde eşime:</p> <p>&ndash; Ben, Neb&icirc;&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;i dayanılmayacak bir halde g&ouml;rd&uuml;m, yanında yiyecek bir şey var mı? diye sordum. Eşim:</p> <p>&ndash; Biraz arpa ile bir de oğlak var, dedi. Ben oğlağı kestim, arpayı da &ouml;ğ&uuml;tt&uuml;m. Eti tencereye koyduk. Sonra ben, ekmek pişmekte, tencere de taşlar &uuml;zerinde kaynamakta iken, Neb&icirc;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;e geldim.</p> <p>&ndash; Ey Allah&rsquo;ın Res&ucirc;l&uuml;! Birazcık yemeğim var, bir iki kişiyle birlikte bize gidelim, dedim. Res&ucirc;l-i Ekrem:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;O yemek ne kadar?&rdquo;&nbsp;</strong>diye sordu. Ben de olanı s&ouml;yledim. Bunun &uuml;zerine:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Ooo! Hem &ccedil;ok, hem g&uuml;zel. Hanımına s&ouml;yle de, ben gelinceye kadar tencereyi ateşten indirmesin, ekmeği de fırından &ccedil;ıkarmasın!&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu. Sonra ash&acirc;ba:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Kalkınız&rdquo;</strong>&nbsp;dedi, muhacirler ve ensar hep birlikte kalktılar. Ben telaşla eşimin yanına varıp:</p> <p>&ndash; Vay başımıza gelenler! Peygamber&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;yanında muhacirler, ens&acirc;r ve beraberlerinde olanlarla birlikte geldi, dedim. Karım:</p> <p>&ndash; Sana ne kadar yemeğimiz olduğunu sordu mu? dedi, ben:</p> <p>&ndash; Evet, dedim.&nbsp;Res&ucirc;l-i Ekrem sah&acirc;b&icirc;lere:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Giriniz, birbirinizi sıkıştırmayınız&rdquo;</strong>&nbsp;buyurdu. Res&ucirc;l-i Ekrem ekmeği koparıyor, &uuml;zerine et koyuyor ve her defasında tencereyi ve fırını kapıyor, ondan aldığını ash&acirc;bına veriyordu. Sonra yine aynını yapıyordu. Onların hepsi doyuncaya kadar, ekmeği koparıp &uuml;zerine et koymaya devam etti. Neticede bir miktar yiyecek arttı. Res&ucirc;l-i Ekrem karıma:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Bunu ye, konu komşuya da hediye et, &ccedil;&uuml;nk&uuml; insanları a&ccedil;lık perişan etti&rdquo;</strong>&nbsp;buyurdu.&nbsp;(Buh&acirc;r&icirc;, Meg&acirc;z&icirc; 29)</p> <p>Bir başka rivayette C&acirc;bir ş&ouml;yle demiştir:</p> <p>Hendek kazıldığı zaman ben Neb&icirc;&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;de a&ccedil;lık g&ouml;rd&uuml;m. Hemen eşimin yanına d&ouml;n&uuml;p:</p> <p>&ndash; Yanında bir şey var mı? &Ccedil;&uuml;nk&uuml; ben Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&rsquo;</em>in &ccedil;ok acıktığını g&ouml;rd&uuml;m, dedim. Eşim bana i&ccedil;inde bir &ouml;l&ccedil;ek arpa olan bir dağarcık &ccedil;ıkardı. Bizim bir de besili kuzucuğumuz vardı. Hemen ben onu kestim, arpayı da eşim &ouml;ğ&uuml;tt&uuml;. Ben işimi bitirinceye kadar, o da işini bitirmişti. Eti par&ccedil;alayıp tencereye koydum. Sonra Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;in yanına d&ouml;nerken eşim bana:</p> <p>&ndash; Sakın beni Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;ve yanındakilere rezil etme, dedi! Bu sebeple Res&ucirc;l-i Ekrem&rsquo;e durumu gizlice s&ouml;yleyerek:</p> <p>&ndash; Y&acirc; Res&ucirc;lallah! K&uuml;&ccedil;&uuml;k bir kuzumuz vardı onu kestik, bir &ouml;l&ccedil;ek de arpa &ouml;ğ&uuml;tt&uuml;m. Bir ka&ccedil; kişi birlikte buyurunuz, dedim. Bunun &uuml;zerine Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem:</em></p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Ey Hendek ehli! C&acirc;bir bir ziyafet hazırlamış, haydi buyurun!&rdquo;&nbsp;</strong>diye y&uuml;ksek sesle bağırdı. Peygamber&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;bana d&ouml;nerek:</p> <p><strong>&ldquo;Ben gelinceye kadar sakın tencerenizi ateşten indirmeyin, hamurunuzu da ekmek yapmayın&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu. Ben eve geldim, Peygamber&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;de halkın &ouml;n&uuml;nden geldi. Ben eşimin yanına varınca bana:</p> <p>&ndash; Ah seni seni, dedi. Ben de:</p> <p>&ndash; Senin bana s&ouml;ylediğini aynen yaptım, dedim. Eşim hamuru &ccedil;ıkardı. Res&ucirc;l-i Ekrem ona p&uuml;fledi ve bereketli olması i&ccedil;in dua etti; sonra tenceremize y&ouml;nelip ona da p&uuml;fledi ve bereketlenmesi i&ccedil;in dua etti. Sonra da karıma:</p> <p><strong>&ldquo;Bir ekmek&ccedil;i hanım &ccedil;ağır da seninle beraber ekmek yapsın. Tencerenizden yemeği kep&ccedil;e ile al, onu ateşten de indirmeyiniz&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu. Gelenler bin kişi idiler. Allah&rsquo;a yemin ederim b&ouml;yle. G&uuml;zelce yediler, hatta kalanı bırakıp gittiler. Tenceremiz eksilmeden kaynıyor, azalmayan hamurumuzdan da iki hanım tarafından s&uuml;rekli ekmek yapılıyordu. (M&uuml;slim, Eşribe 141)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>İmam Nevev&icirc;, aynı konuyu anlatan, fakat az &ccedil;ok farklılık arzeden bu rivayeti hem Buh&acirc;r&icirc; hem de M&uuml;slim&rsquo;in Sahih&rsquo;lerinden ayrı ayrı nakletmiştir. İmam M&uuml;slim, bu hadisi, g&uuml;vendiği biri tarafından, yemeğe davet edilen kimsenin, başkasını yanına alıp gitmesinin ve aynı yemeğin etrafına toplanmanın m&uuml;stehap oluşu bahsinde nakletmiştir.</p> <p>Hicretten beş yıl sonra Mekke m&uuml;şrikleri, Eb&ucirc; S&uuml;fy&acirc;n&rsquo;ın komutasında d&ouml;rt bin kişilik bir ordu ile m&uuml;sl&uuml;manlarla savaşmak &uuml;zere Medine&rsquo;ye hareket etmişlerdi. M&uuml;sl&uuml;man askerlerin sayısı bin kişiden ibaretti. O sırada Medine&rsquo;de kıtlık h&uuml;k&uuml;m s&uuml;rmekteydi. Bu sebeple Hendek harbi kıtlık senesine rastlamıştı. M&uuml;sl&uuml;manlar a&ccedil;lık ve kıtlık sebebiyle, Medine&rsquo;nin dışa a&ccedil;ık kısmına hendek kazarak savaşmaya karar vermişlerdi. C&acirc;bir&rsquo;in, hanımı S&uuml;heyle Binti Mes&rsquo;&ucirc;d ile birlikte verdiği bu davet, hendeğin kazılması sırasında ger&ccedil;ekleşti. Res&ucirc;l-i Ekrem Efendimiz&rsquo;in bir ka&ccedil; kişilik yemekle bin kişiyi doyurması, hatta onlardan artanın komşulara ikram edilmesi sonucu onların da doyması mucizesine b&uuml;t&uuml;n sah&acirc;b&icirc;ler şahit oldular.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Sah&acirc;b&icirc;lerin yaptığı bir işi Peygamber Efendimiz de onlarla birlikte yapardı.</p> <p>2. Peygamberimiz, i&ccedil;inde yaşadığı toplumun sevin&ccedil;lerine, kederlerine, sıkıntı ve &uuml;z&uuml;nt&uuml;lerine onlarla birlikte ortak olurdu.</p> <p>3. Sah&acirc;be-i kir&acirc;m, a&ccedil;lığa, susuzluğa ve hayatın her t&uuml;rl&uuml; zorluklarına tahamm&uuml;l etme konusunda &uuml;mmete &ouml;rnek teşkil etmektedir.</p> <p>4. Yokluk ve kıtlık zamanlarında, ihtiya&ccedil; anında yapılan davetler ve muhta&ccedil;ları yedirip i&ccedil;irme, başka zamanlardakinden daha faziletlidir.</p> <p>5. Kalabalık i&ccedil;inde bir kimseye gizlice s&ouml;z s&ouml;ylemek c&acirc;izdir.</p> <p>6. M&ucirc;cize haktır ve Peygamberimiz&rsquo;in pek &ccedil;ok m&ucirc;cizesine ash&acirc;b defalarca şahit olmuştur.</p> <h3>80 Sahabiyi Doyuran Yemek</h3> <p>Enes&nbsp;<em>radıyallahu anh</em>&nbsp;ş&ouml;yle dedi:</p> <p>(&Uuml;vey babam) Eb&ucirc; Talha, (annem) &Uuml;mm&uuml; S&uuml;leym&rsquo;e:</p> <p>&ndash; Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;in sesi kulağıma pek zayıf geldi; kendisinin a&ccedil; olduğunu da biliyorum. Yanında yiyecek bir şey var mı? dedi. &Uuml;mm&uuml; S&uuml;leym:</p> <p>&ndash; Evet, var dedi ve arpa ekmeğinden yapılmış birka&ccedil; &ccedil;&ouml;rek &ccedil;ıkardı. Sonra kendisine ait bir baş&ouml;rt&uuml;s&uuml; aldı; onun bir tarafına &ccedil;&ouml;rekleri sarıp d&uuml;rd&uuml; ve elbisemin altına yerleştirdi. &Ouml;rt&uuml;n&uuml;n bir kısmını da belime sardı, sonra beni Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;e g&ouml;nderdi. Ben ekmeği g&ouml;t&uuml;rd&uuml;m. Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;i mescidde, cemaatle birlikte otururken buldum. Ben de yanlarında ayakta durdum. Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem:</em></p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Seni Eb&ucirc; Talha mı g&ouml;nderdi?&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu. Ben:</p> <p>&ndash; Evet, dedim.</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Yemek i&ccedil;in mi?&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu.</p> <p>&ndash; Evet, diye cevap verdim. Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallalahu aleyhi ve sellem&nbsp;</em>yanında bulunanlara:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Kalkınız&rdquo;</strong>&nbsp;buyurdu, onlar da kalkıp y&uuml;r&uuml;d&uuml;ler, ben &ouml;nlerinden y&uuml;r&uuml;d&uuml;m. Eb&ucirc; Talha&rsquo;ya gelerek durumu bildirdim. Bunun &uuml;zerine Eb&ucirc; Talha:</p> <p>&ndash; Ey &Uuml;mm&uuml; S&uuml;leym! Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&nbsp;</em>cemaatle birlikte geldi, oysa bizim yanımızda onları doyuracak bir şey yok? dedi. &Uuml;mm&uuml; S&uuml;leym:</p> <p>&ndash; Allah ve Res&ucirc;l&uuml; daha iyi bilir, dedi. Eb&ucirc; Talha da hemen gidip Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;i karşıladı. Res&ucirc;l-i Ekrem, Eb&ucirc; Talha ile birlikte geldi ve eve girdiler. Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem:</em></p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Ey &Uuml;mm&uuml; S&uuml;leym! Yanında olanları getir&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu. O da bu ekmeği getirdi. Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallalahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;emredip ekmekleri par&ccedil;alattı. &Uuml;mm&uuml; S&uuml;leym, yağ tulumunu sıkarak o ekmek par&ccedil;aları &uuml;zerine yağ s&uuml;rd&uuml;. Sonra, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;de onun i&ccedil;ine Allah&rsquo;ın s&ouml;ylemesini dilediği duayı okudu. Bundan sonra:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;On kişiye izin ver!&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu. Eb&ucirc; Talha on kişiye izin verdi, onlar doyuncaya kadar yediler, sonra &ccedil;ıktılar. Res&ucirc;l-i Ekrem:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;On kişiye daha izin ver!&rdquo;</strong>&nbsp;buyurdu. Eb&ucirc; Talha onlara da izin verdi, onlar da yiyip &ccedil;ıktılar. Hz. Peygamber:</p> <p><strong>&ndash; &ldquo;Bir on kişiye daha izin ver!&rdquo;&nbsp;</strong>buyurdu. Neticede cemaatin hepsi yiyip doydular. Bu cemaat yetmiş veya seksen kişi idi.&nbsp;(Buh&acirc;r&icirc;, Men&acirc;kıb 25; M&uuml;slim, Eşribe 142)</p> <p>Bir rivayette ş&ouml;yledir:</p> <p>On kişi durmadan giriyor, on kişi de &ccedil;ıkıyordu. Neticede onlardan i&ccedil;eri girip karnını doyurmayan hi&ccedil; kimse kalmadı. Sonra Eb&ucirc; Talha sofrayı yeniden d&uuml;zenledi. Bir de ne g&ouml;rs&uuml;n, yemekler sanki cemaatin yemeğe başladığı andaki gibi duruyordu.&nbsp;(M&uuml;slim, Eşribe 143)</p> <p>Bir başka rivayette ş&ouml;yledir:</p> <p>Onar onar yediler. Seksen kişiye b&ouml;yle yaptılar. Sonra Neb&icirc;&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem&nbsp;</em>ile ev sahipleri yediler. Yine de artanını bıraktılar.&nbsp;(M&uuml;slim, Eşribe 143)</p> <p>Başka bir rivayet ş&ouml;yledir:</p> <p>Sonra komşularına yetecek kadarını artırdılar. (M&uuml;slim, Eşribe 143)</p> <p>Enes bir rivayetinde ş&ouml;yle demiştir:</p> <p>Bir g&uuml;n, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;e gelmiştim. Kendisini ash&acirc;bı ile otururken buldum. Karnına bir sargı sarmıştı. Ash&acirc;bından bazılarına:</p> <p>&ndash; Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;karnını ni&ccedil;in sardı? diye sordum. Onlar:</p> <p>&ndash; A&ccedil;lıktan, diye cevap verdiler. Bunun &uuml;zerine, annem &Uuml;mm&uuml; S&uuml;leym Binti Milh&acirc;n&rsquo;ın eşi Eb&ucirc; Talha&rsquo;ya gittim ve:</p> <p>&ndash; Ey babacığım! Ben, Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&rsquo;i karnını bir sargı ile bağlamış vaziyette g&ouml;rd&uuml;m. Ash&acirc;bından bazılarına bunun sebebini sordum, a&ccedil;lıktan olduğunu s&ouml;ylediler, dedim. Eb&ucirc; Talha annemin yanına girdi ve:</p> <p>&ndash; Yiyecek bir şey var mı? diye sordu. Annem de:</p> <p>&ndash; Evet, evde bir par&ccedil;a ekmek ve birka&ccedil; hurma var. Eğer Res&ucirc;lullah&nbsp;<em>sallallahu aleyhi ve sellem</em>&nbsp;bize tek başına gelirse, kendisini doyururuz. Eğer onunla birlikte başkası da gelirse, onlara az gelir, dedi. Enes hadisin tamamını zikretti. (M&uuml;slim, Eşribe 143)</p> <h4>Hadisi Nasıl Anlamalıyız?</h4> <p>İmam Nevev&icirc;, muhtemelen aynı h&acirc;disenin farklı anlatımlarından ibaret olan bu hadisin &ccedil;eşitli rivayet tariklerini, birbirini tamamlayıcı nitelikte g&ouml;rd&uuml;ğ&uuml; i&ccedil;in ayrı ayrı verme ihtiyacı duymuş olmalıdır. Buh&acirc;r&icirc; ş&acirc;rihi Bedreddin el-Ayn&icirc;, bu farklı rivayetlerin bir defa cereyan eden bir hadiseyi anlatmadığını, &ccedil;eşitli h&acirc;diselerin benzer şekilde anlatımından ibaret olduğunu s&ouml;yler. Eb&ucirc; Talha, Enes&rsquo;in &uuml;vey babası, &Uuml;mm&uuml; S&uuml;leym ise Enes&rsquo;in annesidir. Enes, k&uuml;&ccedil;&uuml;k yaştan itibaren Peygamber Efendimiz&rsquo;in hizmetinde bulunan ve onun vefatına kadar on yıl boyunca yanından ayrılmayan aziz bir sah&acirc;b&icirc;dir. Efendimiz&rsquo;e &ccedil;ok yakın bir aile olmaları sebebiyle, onun hem kendi hayatı hem de aile &ccedil;evresiyle ilgili pek &ccedil;ok rivayeti bize ulaştırmışlardır.</p> <p>Bu had&icirc;s-i şer&icirc;f, Res&ucirc;l-i Ekrem Efendimiz&rsquo;in ve sah&acirc;be-i kiramın Medine&rsquo;de hayatlarını hangi şartlar i&ccedil;inde ge&ccedil;irdiklerini bir kere daha b&uuml;t&uuml;n a&ccedil;ıklığıyla g&ouml;zlerimizin &ouml;n&uuml;ne sermektedir. Onlar, genellikle a&ccedil;lıkla tokluk arasında bir hayat s&uuml;rerlerdi. Buldukları bir ka&ccedil; lokma arpa ekmeği bazan kendileri i&ccedil;in yeg&acirc;ne ge&ccedil;im kaynağı olurdu. En &ouml;nemli &ouml;zellikleri, buldukları bir yiyecek maddesini birbirlerinden saklayıp gizlemeden paylaşabilmeleri, b&uuml;t&uuml;n sıkıntılara ortaklaşa g&ouml;ğ&uuml;s germeleriydi. Birileri a&ccedil;ken, kendileri tok yaşamayı i&ccedil;lerine sindiremiyorlardı. Sah&acirc;be neslinin b&uuml;t&uuml;n başarılarının temelinde ve başkalarına &uuml;st&uuml;n gelip, nice yıkılmaz zannedilen g&uuml;&ccedil;l&uuml; devletleri dize getirmelerinde, her şeyi aralarında paylaşabilmeyi hayat d&uuml;sturu edinmelerinin b&uuml;y&uuml;k tesiri olsa gerektir. Hz. Peygamber, hangi nitelikte bir toplum olurlarsa muvaffak olacaklarını onlara &ccedil;ok iyi &ouml;ğretmiş, bu &ouml;ğrettiklerini &ouml;nce kendi hayatında uygulamış, sonra da i&ccedil;inde yaşadığı toplumun hayatında en g&uuml;zel bir bi&ccedil;imde uygulatmış, kıyamete kadar ge&ccedil;erliliğini koruyacak bir &ouml;rneği insanlığın &ouml;n&uuml;ne koymuştu.</p> <p>Sah&acirc;be-i kir&acirc;m, Res&ucirc;l-i Ekrem Efendimiz&rsquo;in peygamber olduğunu g&ouml;steren mucizelerine bir &ccedil;ok defa şahit oldular. Bu rivayette de onlarca sah&acirc;b&icirc; &ouml;n&uuml;nde ger&ccedil;ekleşen mucizelerden bir ka&ccedil;ının aynı anda vuku bulduğunu g&ouml;rmekteyiz. Bunlar, Enes&rsquo;i kimin g&ouml;nderdiğini, ne i&ccedil;in g&ouml;nderdiğini, yemeğin seksen kişiye yeteceğini bilmesi ve bir iki kişinin doyacağı kadar az bir yemeği &ccedil;oğaltmasıdır. Peygamberimiz&rsquo;in bu nevi mucizelerini aktaran rivayetler hadis kitaplarımızın ilgili b&ouml;l&uuml;mlerinde, siyer ve şem&acirc;ille ilgili eserlerde yer alır. Ayrıca &ldquo;Del&acirc;il&uuml;&rsquo;n-n&uuml;b&uuml;vve&rdquo; ve &ldquo;el-Has&acirc;is&rdquo; adı verilen bir gurup kitap, daha &ccedil;ok bu nitelikteki rivayetlerden meydana gelir. Bunların yanında, konusu, ihtiva ettiği bilgiler ve rivayetler tamamen Peygamber Efendimiz&rsquo;in mucizelerinden ibaret olan eserler de vardır. Bu eserler &ccedil;eşitli isimler altında yazılmışsa da genel karakterleri dikkate alınarak, &ldquo;Mu&rsquo;ciz&acirc;t&uuml;&rsquo;n-neb&icirc;&rdquo; diye anılırlar.</p> <h4>Hadisten &Ouml;ğrendiklerimiz</h4> <p>1. Peygamber Efendimiz&rsquo;in n&uuml;b&uuml;vvetine del&acirc;let eden pek &ccedil;ok mucizeleri vardır. Bunların her birine sah&acirc;be-i kir&acirc;m şahit olmuş ve g&ouml;rd&uuml;klerini daha sonraki nesillere nakletmişlerdir.</p> <p>2. Her peygamber gibi, Peygamber Efendimiz de a&ccedil;lık ve yokluk başta olmak &uuml;zere, bir &ccedil;ok sıkıntılarla imtihan olunmuştur. Peygamberimiz&rsquo;in ash&acirc;bı da bu imtihandan başarı ile &ccedil;ıkmıştır.</p> <p>3. Sah&acirc;be-i kir&acirc;m, ellerinde olanı olmayanlarla paylaşırdı.</p> <p>4. Onlar Peygamber Efendimiz&rsquo;e son derece saygılı davranır, nez&acirc;ket ve terbiye kurallarına riayet ederlerdi. Peygamberimiz de onlara şefkat ve merhamet g&ouml;sterir, hoş g&ouml;r&uuml;l&uuml; davranırdı.</p> <p>5. &Acirc;lim, eğitim ve &ouml;ğretim i&ccedil;in talebeleriyle birlikte oturmalı ve onları rahat bir ortamda yetiştirmelidir.</p> <p>6. Davet sahibinin, misafirlerini karşılamak i&ccedil;in evinin kapısına &ccedil;ıkması m&uuml;stehaptır.</p> <p>7. Davet sahibi ile ev halkının, yemeklerini misafirlerden sonra yemeleri m&uuml;stehaptır.</p>