BİR KUTLU NİYET ADI MEDENİYET
<p>İnsanlığın en uygun ve kabul gören ortak birikimi olan medeniyet kavramı, bir milletin aynada zuhur eden yüzü, bir milletin başka bir milletle olan farkıdır. Medeniyet bir yaşanmışlıktır, yaşanan bir hayat hikâyesidir, gerçeğin ta kendisidir. Medeniyet dinamizm isteyen, donukluğa kapalı bir olgudur. Medeniyet farklılıklardan beslenir, kendisine sahip çıkan toplumları besler. O, insani zenginlik, insani bir sermayedir. Bir milletin kalkınmasında ve gelişmesinde belirleyici unsurdur, aynı zamanda bir kişilik ölçütüdür. Şiddeti reddeder, insana saygıyı, adaletli davranmayı şart koşar. Hoşgörüyü ve ahlâkı benliğinde muhafaza eder. Medeniyet olgusu bilimle, sanatla, hukukla can bulur. Medeniyet, medenilik sıfatı bahşettiği bireylere insanca yaşamak için elverişli bir çevre kurma ve bu çevrede yaşama şansı tanır. Medeniyet, aklın ilmin kültürün evrenselleşmiş biçimidir. Medeniyet göz kamaştırıcıdır, kıymetini ve kudretini bilenler adına bir hazinedir. Zarafet sahibidir ve ziyadesiyle medeni, ziyadesi ile insanidir.</p>
<p>Medeniyet kavramı asırların imbiğinden damlayan yaşam iksiridir. Birden bire oluşmayan, tek düze ve basit olmayan bir oluşumdur, O, ne tek bir boyutta ne de tek bir renktedir. Medeniyette sabit kalış yoktur. Medeniyet bir noktada kalmayı değil, gelişmeyi, kabuğundan sıyrılmayı gerektirir, insanlığımıza yaşadığımız her güne olumlu bir şeyler katmamızı ister. Medeniyet bir medenilik pınarıdır. Medeni olmak ise teknoloji ve bilgisayar çağında yaşayıp yüksek teknolojide şehirler kurmak anlamına gelmez. Medeniyet, dar ve yapay sınırlara mahkûm olmayı değil, hep sınırların ötesinde sınırları aşmayı şart koşar. Medeniyet kavramı medeniyet bahşettiği bireylerden bir takım olgular bekler. Bireyler tarafından yeniden ele alınmayı ve kendisi üzerinde düşünülmesini ister. Yaşatılmasını ve özüne sadık kalınarak devamlılığının sağlanılmasını talep eder.</p>
<p>Medeniyet yaşayan bir olgudur, kültürle beslenir, kültür üretir, kültür benimsetir. Toplumun bel kemiği olarak addedilen medeniyetlerde belli değerlere sahip olma bilinci vardır. Bunlar ana hatlarıyla din, bilim ve düşüncedir. Bu üç kavram adeta birbirini tamamlamakta ve birbirini beslemektedir. Medeniyet inşası toplumların öz değerleri ile harmanlandıkları alternatif düşünce ve bilim ekolleri ile mümkündür. Bir toplumda medeniyet inşası olabilmesi için o toplumun kültür üretiminde bulunması ve üretilen bu kültürün başka toplumlar tarafından benimsenmesi ve kabul görmesi gerekmektedir. Bu dinamizmin olmadığı toplumlarda medeniyet inşası adına yol kat edilemeyecektir. Dil, kültür, sanat, tarih bilinci ve sevdasını taşımadan, milli duyguları gönül zirvesinde yaşamadan modern bir çağda medeniyet inşa etmek mümkün değildir. Medeniyet inşası için aşkla, akılla ve geçmişe bağlılıkla çarpan bir kalbe ihtiyaç vardır. Kısır sorunların kıskacında kalan, tek düze bir zihniyetin, maneviyat yoksunu bir anlayışın bir medeniyet inşa yeteneği bulunmamaktadır. Medeniyet inşası için pusulası akıl, haritası fen olan bireyler olmamız gerekmektedir. İnsanlığımızı bireysel, toplumsal ve küresel kapsamda ele alıp analiz edecek ve sorunlarımıza gerçekçi çözümlerle gelecek bir nesil ile medeniyet inşası mümkün olabilecektir. Ve bu inşanın mutlak suretle zihinlerde başlaması esastır.</p>
<p>Biz bireylerin de dünya tarihinde eşi ve benzeri olmayan medeniyetimizin inşası ve selameti adına, derhal harekete geçmesi gerekmektedir. Bizler ilk etapta sahibi ve mensubu olduğumuz medeniyet birikimimizin canlılığına, zenginlik ve sağlamlığına inanmalı ve güvenliyiz. Bizler, manevi dinamikleri güçlü yeni bir medeniyetin inşa edilmesi noktasında etkin bir rol alarak kendimizden sonraki kuşakların selameti için manevi bir derin bir şuur ve hassasiyetle, tüm milli manevi verilere sahip çıkarak medeniyet birikimimizi doğru kullanmalı günümüze kadar gelen medeniyet zincirin her bir halkasının güne taşıdığı değerlerin yeniden dirilişine vesile olmalıyız. Birey olarak üzerimize düşen sorumcululukların bilincinde olmak ve medeniyet inşasına birer tuğla koymayı vicdani bir borç olarak addetmek zorundayız. Zira yaşadığımız coğrafyada taşımak ve geleceğe aktarmak üzere sırtlandığımız değerleri ehline teslim etmek, unutanlara hatırlatmak asli vazifelerimizden birisidir. Kültürel sosyal, siyasal mirasımızı doğru kullanmak ve yarınlara taşımak hepimiz için bir buyruk niteliğindedir. Bu durum bir ütopya veya bir fantezi olmayıp bir zorunluluktur, bir ufkun tasarımı ve vicdani bir borcun ödenme çabasıdır.</p>
YORUMLAR