<p>Alman edebiyat&ccedil;ı ,ressam, doğa bilimci ve siyaset&ccedil;i Goethe bir insanı tanımak i&ccedil;in neyi g&uuml;l&uuml;n&ccedil; bulduğundan daha iyi bir g&ouml;sterge olamayacağını d&uuml;ş&uuml;n&uuml;r. Amerikalı roman yazarı ,şair Paul Auster ise &ccedil;oktan insanları tanımaya &ccedil;alışmayı bırakmıştır &ccedil;&uuml;nk&uuml; zamanı geldiğinde zaten onların kendini tanıtacağından emindir.</p> <p><br /> İnsanları tanımak i&ccedil;in bir &ccedil;ok fikir ortaya atılsa da bu fikirler her zaman, her koşulda ge&ccedil;erli olabilir mi? Bir insan hakkında y&uuml;zde y&uuml;z kanıya varmak doğru mu?</p> <p><br /> <strong>&nbsp;&ldquo; İnsanları tanımak , denizleri bardak bardak boşaltmaktan zordur &nbsp;&rdquo; &nbsp;der Mevlana.&nbsp;</strong></p> <p>Belki bir insanı anlayabiliriz ,anlaşabiliriz ya da bunun tam tersi de olabilir .Lakin bir insanı tanıyabileceğimizi ben sanmıyorum. İnsan i&ccedil;in i&ccedil;i bilinmez , dibi g&ouml;r&uuml;nmez bir kuyu benzetmesi en iyi benzetmedir.<br /> İnsan aslında kendini bile tanıyamazken nasıl başkalarını tanıdığını iddia edebilir? Nasıl başkaları hakkında &nbsp;&ldquo;yapar ya da yapamaz&rdquo; diye h&uuml;k&uuml;m verebilir? İşte bu h&uuml;k&uuml;m verme işi bizim ruhumuzda fırtınalar kopartır. Bu iddia, bildiğimizi sandıklarımız bir anda i&ccedil;imizde &ccedil;&ouml;z&uuml;lemeyecek bir kaosa d&ouml;n&uuml;ş&uuml;r.</p> <p><br /> Dışardan bakıldığında şık ,pak ve cilalı fakat i&ccedil;imiz arapsa&ccedil;ı gibi karışık &nbsp;. Hayaller, ger&ccedil;ekler, kırgınlıklar, mutluluklar, arada kalmışlıklar, belirsizlikler, sevgiler, nefretlerle oluşturulmuş karışık bir yapboz gibi ruhumuz<br /> Ruhumuzdaki bu karışıklık kendimizi ve sevdiklerimizi tanımadığımızı kabul etmediğimiz i&ccedil;in oluşuyor . Her insan , her olay kendimizi tanıma yolunda ara&ccedil; olması gerekirken &nbsp; hayatımızdan hi&ccedil; &ccedil;ıkmayacak ama&ccedil;lar haline geliyor. Buna rağmen bizler kendimizi ya da sevdiklerimizi tanıdığımızı ispat etmeye &ccedil;alışıp dururuz inatla. Sırf bunun i&ccedil;in savaş veririz , bitap d&uuml;şeriz kendimizle ve insanlarla olan ilişkilerimizde.</p> <p><br /> Her insan vitrininin arkasında duygularının keşmekeşiyle m&uuml;cadele halindedir. Bu keşmekeş &nbsp;ancak kendimizi ve sevdiklerimizi tanımadığımızı kabul etmekle &ccedil;&ouml;z&uuml;lmeye başlar.<br /> D&uuml;şebilirim, rezil olabilirim, g&uuml;&ccedil;s&uuml;z olabilirim, her şeye yetişemeyebilirim, sevmeyebilirim, sevebilirim&hellip; O; bana bunu yapabilir, bunları s&ouml;yleyebilir, beni kandırabilir, beni sevmeyebilir, bana yakın olmayabilir&hellip;diyebilmek yani &ouml;nce insandan gelebilecek her t&uuml;rl&uuml; şeyi kabullenmekle başlar. Kabul etmekle rıza g&ouml;stermek karıştırılmasın. Kabulden sonra &nbsp;&ccedil;&ouml;z&uuml;m gelir. Bana bunu nasıl yaparla debelenmek &nbsp;yerine, evet bana bunu yaptı kabul ediyorum peki ben bunu istiyor muyum ,istemediğimi &nbsp;değiştirebilir miyim , değişmezse hayatımdan &ccedil;ıkarabilir miyim diyebilmek &ouml;nemli.</p> <p><br /> &nbsp;İnsan kişiliği olduk&ccedil;a akışkan ve değişkendir. Su gibi konduğu kabın &nbsp;şekline girer. Su gibi bulunduğu duruma g&ouml;re &nbsp;hal değiştirir . İnsanların kalıcı huyları kesin d&uuml;ş&uuml;nceleri var gibi g&ouml;r&uuml;nse de yoktur. Tabiatı gereği değişir. Efes&#39;te yaşamış &nbsp;Yunan filozof Heraklitos &nbsp;&ldquo;Değişmeyen tek şey değişimdir &rdquo; demiştir.</p>