Geçtiğimiz yüzyılın başından bu yana içinde yaşadığımız güzelim ülkemizde insanlar öyle bir hale geldi ki, “bir evlâdım olsun diye gözyaşlarıyla adaklar adayan kimseye bahşedilen evlât; gün gelip sırf mirasa kavuşmak için, babasının bir an önce ölmesi için gözüne bakar durur oldu…” 

                        

Etrafımızdaki bazı insanlar, dünya menfaati için zulme rıza gösterir, seyirci kalır hale geldi. Tıpkı yakın çevremizde ve gönül coğrafyamızda yer alan Arakanda, Filistin’de,  Suriye’de Doğu Türkistan’da ve dünyanın birçok yerinde cereyan eden katliamlara, zulümlere, sömürülere ve baskılara müdahale etmemek, sessiz kalmak, tavrını göstermemek, lakayt kalmak; buralara yardım ve müdahale edildiğinde, “oralarda ne işimiz var!” demek yapılanlara rıza göstermek olmaktadır.

 

“Men rae minküm münkeran, fel  yüğayyirhü biyedihi..” ifadeleriyle başlayan Hadis-i Şerifte Peygamber efendimiz(S.A.V):  “Sizden biriniz bir münkeri (yanlışı, hatayı, kötülüğü,haksızlığı, zulmü..) gördüğünde onu  eliyle düzeltsin, ona gücü yetmezse, diliyle müdahale etsin. Ona da gücü yetmiyorsa kalben buğzetsin. Bu ise imanın en zayıfıdır,” buyurmaktadır. Hangi sınıfa girdiğimize varın siz karar verin.

 

Ne oldu da insanımız bu hale geldi. Bütün bunların sebebi kaht-ı ricalden, adam gibi adam kıtlığından, azlığından kaynaklanmaktadır. Bu necip milletimin insanları, çevresiyle hemdert olan, onlara hizmetin Hakka hizmet olduğu idraki içinde, düşkünlere el uzatan ve “himmetü’r-rical, taklau’l-cibal”(insanlara samimiyetle el uzatan dağları yerinden oynatır) şuurunda insanlardı...

 

Meşrutiyetle birlikte meşru olmayan batı kaynaklı müptezelliklerin kök salmaya başlaması, cemiyetin temelini meydana getiren aile düzeninde yavaş yavaş bozulmalara, aile içinde büyüklerini örnek alan çocukların da zamanla bu kötü alışkanlıkları normal görmeye başlamasına, hatta bazı yörelerde bir gelenekmiş! gibi algılanmasına yol açmıştır. 1400 yıldır İslâmi terbiye temelinde düzenlenen, kurulan, ancak zamanla yaşanan dejenerasyon sonunda aile içinde yeterli terbiyeyi almayan ve yeterli eğitim de görmeyen yeni neslin birçoğu, istisnaları saymazsak yetişme tarzları sonucu bu insanlarımız “kaht-ı ricale, adam gibi adam yokluğuna” yol açmışlardır. Bu durum aile düzenini dolayısıyla cemiyet hayatını zaman içerisinde rayından çıkarmıştır. Gelelim kaht-ı ricale yol açan illetlere:

 

Cemiyetimizin kanayan yaralarının başında içki, uyuşturucu, kumar ve zina illetleri gelmektedir. Her birisi de beyni dumura uğratarak insanın kendi kendisini kontrol edemez hale getirir.  Bu illetlerin ilk sırasında içki-alkol gelmektedir. Çünkü diğer müptezelliklerin ilk basamağını, merdivenini ve giriş kapılarını içki teşkil etmektedir.

 

Maide Suresi'nin 90. ayetinde: “Ey iman edenler! (aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz” 91. Ayetinde de “Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?”  buyrulmaktadır. Bu ayet-i kerimelerin tefsiri mahiyetinde Peygamber Efendimiz (S.A.V) “ El hamru ümmü’l-habaisİçki bütün kötülüklerin anasıdır, hükmü ile teşhisini bildirmiş; bütün kötülüklerden sakınmak için öncelikle içkiden uzak durulmasını ferman etmiştir. Bu fermana ram olan bahtiyarlara ne mutlu… Şimdi, kötü arkadaş teşviki, özenti ve gafletle bu kötü alışkanlıklara düçar olanların yaşadıklarına bir göz atalım.

               

İçki insanın aklını başından alır, deli gibi eder... Delinin ne yapacağı ise malum değildir... Sakın kendi paranla deli olmağa kalkma!..  Ayıkken aklına bile gelmeyen kötülükleri, suçları, günahları, sarhoşken hiç düşünmeden işleyebilirsin. Bunun en açık örneklerinden biri  Dünya Sağlık Örgütü'nün, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 30 ülkede yaptığı ve Yeşilay’ın da yayımladığı araştırmalara göre:

 

Dünya'da: Cinayetlerin %85’i, Tecavüzlerin %50’si, Şiddet Olaylarının %50’si, Ölümcül Trafik Kazalarının %65’i, Aile içi kavga ve geçimsizliklerin, kadına şiddet olaylarının %70’i ve sonradan görülen akıl hastalıklarının %60’ı oranında en etkili unsuru ya da sebebi ALKOL’dür!!!

               

Aile içi huzursuzlukların, geçimsizliklerin, kavgaların, şiddetin ve boşanmaların da bir numaralı sorumlusu alkoldür.

 

Avrupa’nın saygın hakemli tıp dergisi The Lancet'de yayımlanan araştırmada, her yıl dünya çapında alkol kaynaklı 2,8 milyon ölümün gerçekleştirildiği aktarıldı. Bu araştırmaya göre 15-49 yaş arasındaki kişilerde ölüm ve sakatlıkların temel sebeplerinden birincisinin alkol içmek olduğu belirtildi.

 

Hülasa-i kelam, inananlar için en muteber Hadis kaynaklarından olan Tirmizî ve İbni Mâce’de yer alan bir hadis-i şerifte şöyle buyruluyor: “Rasulullah (S.A.V) hamr(içki-şarap-alkol) ile ilgili olarak on kişiye lanet etti: Hammaddesinden içki yapmak amacıyla sıkana, sıktırana,  içene, sakilik yapana (yani; sunana, servis edene) taşıyana, taşıtana, satana, satın alana, ikram edene, bunun parasını yiyene…”

 

Her yılbaşından önce olduğu gibi şimdilerde birde sahte içki furyası başladı. Sahte içki öldürüyor diye feryat ediliyor. Sahtesi öldürüyor da orijinali hayat mı veriyor? Vatandaşlarının akıl ve beden sağlıklarını korumak devletin anayasal bir görevi olmasına rağmen devlet yüz yıldır kendi eliyle orijinalini! imal ederek vatandaşlarının akıl, ruh ve beden sağlıklarını tarumar etmiş; dolayısıyla kaht-ı ricale yol açmıştır. Ne diyelim, temennimiz, devlet ricali bir hal çaresi bulur da insanlarımızı bu illetten kurtarır. Kişiler de bu illetten kendi istek ve gayreti ile de kurtulabilir. Kötü bir alışkanlığından kurtulmak-vazgeçmek isteyen kişi, önce o kötü işi birlikte yaptığı arkadaşlarını terk etmelidir.  İnsan, o arkadaşlarını terk etmedikçe o kötü alışkanlığından da kurtulamaz. “Kem aletle kemalât olmaz.”  Kaht-ı ricalden de kurtulamayız ve’s-Selam.

 

Yeni neslin anlayamayacağı düşüncesiyle bin yıldır kullandığımız, ancak çoğu unutturulan bu kelimelerin günümüz Türkçesiyle karşılıkları aşağıya çıkarılmıştır.

Kaht-ı rical     : Adam kıtlığı

Bahşedilme    : Karşılıksız vermek, bağışlamak,

Lakayt           : Umursamaz, aldırmaz, ilgisiz

Buğzetme      : Kalben nefret etmek, kin beslemek

Hemdert        : Dert ortağı, aynı acıları paylaşan

İdrak             : Anlama, akıl erdirme, kavrama

Müptezellik    : Değersiz, itibarını kaybetmiş, bayağılaşmış

Dejenerasyon : Yozlaşma, soysuzlaşma

İstisna           : Benzerlerinden ayrı tutma

Dumura uğrama: Körelmek, işe yaramaz hale gelmek

İllet               : Hastalık, dert

Ferman          : Emir, buyruk

Ram              :  Boyun eğmek, itaat etmek

Düçar            : Yakalanmış,  uğramış, maruz kalmış

Kem              : Kötü, kusurlu, noksan, değersiz

Kemalât        : Mükemmellik, olgunluk, zirve